Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar

Taha Kılınç

Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar Gönderileri

Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar kitaplarını, Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar sözleri ve alıntılarını, Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar yazarlarını, Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi bilir ikilemini, 'Hem çok okuyan, hem de çok gezen.' şeklinde çözdüm epey bir zaman önce. Okumak işin teoriğiyse, gezmek de pratiğiydi çünkü."
Taha Kılınç
Taha Kılınç
Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar
Coğrafyamızı Adımlarken Hatırda Kalanlar
Taşkent, Hive, Buhara, Semerkand
Özbekistan'da geçirdiğimiz yaklaşık bir hafta boyunca türlü ikramlarına, muhabbetlerine, fedakârlıklarına ve içtenliklerine şahit olduğumuz, hepsine de isimlerinin sonuna "Eke" (daha çok "ağabey" anlamında) takısını getirerek hitap etmeye alıştığımız Özbek kardeşlerimizden biri, Buhara'dan ayrılırken sormuştu: "Buhara yaktı mı?" Özbekçede "yakmak" ifadesiyle, beğenmek ve hoşlanmak fiilleri kastediliyor. Birkaç saniyelik bir duraklamadan sonra, gülümseyerek "Evet, yaktı yaktı" diye cevaplamıştık bu soruyu. Hoşlanmak ve yakmak, düşününce, gerçekten da yakından alakalı kavramlar. Taşkent, Hive ve Buhara'nın üzerine Semerkand'ı da gördükten sonra, "Özbekistan yaktı mı?" diye bana soracak olsalar, tereddütsüz şekilde vereceğim cevap artık hazır: "Yaktı yaktı, hem de nasıl!"
Sayfa 136Kitabı okudu
Reklam
Semerkand
İslâm dünyasının büyük gezgini İbn Battûta, 1333'de yolunun düştüğü Semerkand'ı "dünyanın en güzel şehri" olarak tanımlamıştı. 1370'de Emir Timur tarafından fethedildikten sonra birbirinden ihtişamlı abidelerle donatılacak olan Semerkand'ı görseydi, kim bilir neler söylerdi... Timur ve haleflerinin imar ettiği Semerkand'dan günümüze az bir kalıntı ulaşmış olsa da, şimdi görülenler bile, insanın gözlerini kamaştırmaya yetiyor.
Sayfa 134Kitabı okudu
Büyük Kumandan Ukbe Bin Nafi
Dönemin siyasî gelişmeleri çerçevesinde görevden alındığı birkaç yılın ardından, yeniden İfrîkiye valiliğine tayin edilen Ukbe bin Nâfi, 682'ye kadar Kuzey Afrika'nın tamamında fetih harekâtını devam ettirdi. Atlas Dağları'nı aşarak bugünkü Fas topraklarını hakimiyeti altına alan Ukbe, kuzeyde Akdeniz kıyısındaki Tanca'nın Hıristiyan valisine (Kont Julian) boyun eğdirdi. Tarih kaynakları, Ukbe'nin, atını Atlas Okyanusu'na sürerek, "Rabbim! Eğer şu deniz engel olmasaydı, senin dinini yaymak ve küfür ehliyle savaşmak için, Zülkarneyn'in yaptığı gibi nice ülkeleri fethederdim!" dediğini kaydediyor. Batılı tarihçilerin "Müslüman İskender" lakabıyla andığı Ukbe, Mağrib'in fethinden Kayravan'a dönerken pusuya düşürülerek şehit edildiği yerde, Cezayir'in Biskra kenti yakınlarındaki Sîdî Ukbe kasabasında mahşer sabahını bekliyor şimdi.
Sayfa 126Kitabı okudu
Olaya Bakın
Nitekim "Doğu Pakistan", 1971'de savaş yoluyla bağımsızlığını kazanarak Bangladeş adını alacaktı. Bağımsızlığın hemen ardından açıklanan taksim planı, sınırın her ikisi yakasından aksi yönlere doğru büyük bir insan göçüne yol açtı. Müslüman, Hindu ve Sih 14 milyon insan, yaşadıkları yerleri terk ederek Pakistan ve Hindistan'a göç etti. Çoğunlukla yalın ayak gerçekleşen bu akış sırasında en az bir milyon insan, feci şartlarda hayatını kaybetti. Görevini tamamlar tamamlamaz Hindistan'dan ayrılan Cyril Radcliffe, 1977'deki ölümüne kadar Hindistan'a bir daha ayak basmadı. Taksim çalışmaları sırasında tuttuğu notları ve değerlendirme raporlarını yakarak ortadan kaldıran Radcliffe, yaptığı işle ilgili olarak, yıllar sonra konuştu. Hindistan'ın en ünlü gazetecilerinden Kuldip Nayar'a röportaj veren Radcliffe, "Yaptığım taksimden dolayı herhangi bir pişmanlık duymuyorum. Bugün olsa, yine aynı şekilde davranırdım. Ölen insanlar için üzgünüm, ama tek alternatif buydu" dedi. Radcliffe'in röportaj sırasında sarf ettiği şu sözler, taksim işinin nasıl yapıldığını gözler önüne seriyordu: "Az daha Lahor'u da Hindistan'a verecektim. Sonra, Pakistan'ın elinde hiç büyük şehir olmadığını gördüm. Kalkuta'yı Hindistan'a ayırdığım için, Lahor da Pakistan'da kaldı... Açıkçası, Keşmir diye bir yerin varlığından da haberdar değildim. İsmini, Londra'ya döndükten sonra duydum".
Sayfa 123Kitabı okudu
Ebu'l Hasan En-Nedvî
Ebu'l-Hasen en-Nedvî, ailesinin 14 ferdiyle birlikte, mescidin yanı başındaki bir kabristanda yatıyor. Ne kendisinin ne de diğerlerinin başında herhangi bir taş yer alıyor. Bize kabristanı gezdiren ağabey, aile geleneğinin yüzyıllardan beri bu şekilde olduğunu anlattı. Az sonra bize eşlik eden en-Nedvî üstadın yeğenlerinden biri de, olmayan mezar taşına atıfla, "taşlar ve ağaçlar gelip geçer. Kalıcı olanlar iman ve ilimdir" dedi.
Sayfa 121Kitabı okudu
Reklam
İslamı Çıkartınca Batıl Dinlerin "Gübresi" Kalıyor
Müslümanların bıraktığı derin iz, Hindistan'ın ayrılmaz bir parçası bugün. Babürlerin ve diğer Müslüman devletlerin abidevî eserlerini Hindistan'dan çıkarıp aldığınızda, geriye neredeyse hiçbir şey kalmıyor.
Sayfa 117Kitabı okudu
Memlükler, Eyyübiler, Gazneliler, Babürlüler...
Tarihe genellikle "Osmanlı merkezli" bakmayı alışkanlık haline getirdiğimiz için, diğer coğrafyalarda yaşananlardan genellikle bihaberiz. Oysa, Babür İmparatorluğu'nun insanlık tarihine hediye ettiği siyasî, dinî, sosyal ve mimarî tecrübe, Osmanlılar kadar parlak ve araştırılmayı hak ediyor. Bilhassa, kendilerine iktidar emanet edilenler için, Babür tarihinde altı çizilecek epey satır mevcut.
Sayfa 117Kitabı okudu
Dedeağaç, Yanya, Dimetoka, Gümülcine, Serez, Selanik...
Cuma namazında, İskeçe'nin uzak dağ köylerinden Gökçepınar'daydım. Köydeki şirin caminin imamı, üniversitede birlikte okuduğumuz kardeşim Erkan Azizoğlu, namazdan önce beni karşısında görünce haliyle epey şaşırdı. Zahmete girmesini istemediğim için kendisine önceden haber vermemiştim, "ya nasip" diyerek köye gelmiştim. Bir zamanlar İslâm toprağı olan bir beldede şimdi azınlık durumuna düşmüş kardeşlerimle aynı safta kıldığım namazın hazzı, gerçekten başkaydı. Namazdan sonra cemaatten yaşlı amcaların benimle musafaha ederken duydukları sevinç ve heyecan, gözlerinden okunu- yordu. "Bunu görmek için bile buraya kadar gelinirdi" dedim kendi kendime.Gökçepınar'a veda edip, Drama ve Serez üzerinden Selânik'e uzandım.
Sayfa 105Kitabı okudu
Allah'ın Belaları Kanserli Hücre Gibiler
Derbent Cuma Camii, 734'te Emevîler tarafından inşa edilen devasa bir külliye. Tarihin bir ironisi olarak, cami, günümüzde Şia'nın kontrolü altında. Sadece caminin içi ve dışı değil, camiye çıkan bütün sokaklar ve caddeler siyah-kırmızı Şia bayraklarıyla donatılmış. Hz. Hüseyin, Hz. Zeynep, Hz. Ali gibi isimlerle Rusya bayraklarını, caminin girişinde Vladimir Putin'le Ayetullah Ali Hamaney'i yan yana görmek, ilginç bir manzara oluşturdu doğrusu. Sovyetler Birliği döneminde, 1930'da ibadete kapatılan cuma camii, 1938-43 arasında hapishane olarak kullanılmış, daha sonra ise yeniden Müslümanlara iade edilmiş. Camide cuma namazı önce Şiîler tarafından, daha sonra da Sünnîler tarafından kılınıyor. Şia ezanı hoparlörden yüksek sesle okunurken, normal ezana yalnızca caminin içinde ve çıplak sesle müsaade ediliyor. Sadece Kafkasya'nın değil, tüm Rusya'nın en eski Müslüman mabedi olan caminin çevresinde Ayetullah Humeynî'nin sözlerinin yazılı olduğu afişleri de sıkça görüyorsunuz. Muhitte öylesine baskın bir İran tesiri var ki, kendinizi bir an İran'ın herhangi bir şehrinde zannedebilirsiniz.
Sayfa 100-101Kitabı okudu
629 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.