Behçet Necatigil, 13 Aralık 1979 tarihinde aramızdan ayrıldı. Zincirlikuyu mezarlığında gür ağaçların serin gölgesinde yatıyor artık. “Aramızdan ayrıldı” deyişi doğru değil aslında.
Ayrılmadı çünkü, kendisi de biliyordu, galiba emindi de, önceden yazdığına göre bunu :
Ben gidince bir renk uçar
Albümlerinizden
Kendince bir ses erir havada.
Bir eksiklik kalan fotoğraflarda
Ama gene olurum
Aranızda.
Sizinle kendimi sayarak
Ben de varım hâlâ boşlukta
Bir dayanak aramalarınızda.
Akşam Hilmi Yavuz’la tekrar konuştuk…
Hocayı nereye gönderecektik?
Hilmi Yavuz “Sen ne diyorsun yahu?” dedi.
Bırak Almanya’yı, İngiltere’yi de beni dinle… Hoca, bir yere gitmem diyor.
Niye?
Bumemleketinparasınayazıkdeğilmi? İyileşeceksem burada iyileşirim, öleceksem burada ölürüm, diyor.
Evet,Cimbil babamın yarattığı bir masal kahramanıydı. Ve sonsuz serüvenler yaşıyordu, her akşam yeni bir öyküsünü anlatıyordu babam Cimbil’in. O bir fareydi, ama gerçekti, vardı, yaşıyordu. Beni de seviyordu, hem de doğumgünümü hatırlayıp bana armağan gönderecek kadar. Mümkün müydü postacı ile bana armağan gönderen bir farenin gerçek olmaması? Onun varlığı hakkında ufak tefek kuşkularım vardı önceleri, ama bir armağan göndermişti bana; postacı getiriyordu paketi ve “Gönderen: Cimbil” yazıyordu üstünde! Sonra büyüdüm ve anladım (ne yazık ki) Cimbil’in yalnızca babamın yarattığı bir masal kahramanı olduğunu.