Ayşe Sarısayın, 1957 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaöğrenimini İstanbul Alman Lisesi'nde tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü'nden (1981) ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'ne bağlı İşletme İktisadı Enstitüsü'nden mezun oldu (1986). Uzun yıllar ilaç sektöründe yönetici olarak çalıştı. Evli ve bir oğlu var, İstanbul'da yaşıyor. Babası Behçet Necatigil'in çeviri şiirlerini (Yalnızlık Bir Yağmura Benzer, Adam Yayınları, 1984) ve aile mektuplarını (Serin Mavi, YKY, 1999, Selma Esemen ile birlikte) yayına hazırladı. Behçet Necatigil'e ilişkin anılarının yer aldığı Çok Şey Yarım Hâlâ adlı kitabı, 2001 yılında yayımlandı (YKY). Denizler Dört Duvar (Can Yayınları, 2003) adlı ilk öykü kitabı 2004 Yunus Nadi Öykü Ödülü'ne, Yorgun Anılar Zamanı (Can Yayınları, 2004) 2005 Sait Faik Hikaye Armağanı'na,Karakalem Resimler (Can Yayınları, 2008) adlı öykü kitabı ise Dünya Kitap dergisinin 2008 Yılın Telif Kitabı Ödülü'ne değer görüldü. Erdal Öz, Unutulmaz Bir Atlı adlı biyografi çalışması ile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nca desteklenen İstanbulum projesi kapsamındaki Beşiktaş, Yollar ya da Anılar Boyunca adlı kitabı 2009 yılında yayımlanan Ayşe Sarısayın'ın son kitabı Kedimin Adı Çamur (2010). Fırsat buldukça Almancadan çeviriler de yapıyor. Siegfried Lenz'den çevirdiği Almanca Dersi (Deutschstunde) romanına (Everest Yayınları, 2012) Dünya Kitap Dergisi 2012 "Yılın Çeviri Kitabı" ödülü verildi.
Bu sene hem nitelik bakımından iyi kitaplar okudum hem de farklı alanlardan beslendim. Benim için verimli bir seneydi. Bende iz bırakan kitapları hem bütün olarak burada kaydetmek hem de ilgili okurlar ile paylaşmak istedim. Eserleri beğeni sırasına göre değil okunma sırasına göre listeledim. Okuduğum zamanlarda verdiğim puanları da dikkate aldım
Uzun zamandır öykü kitabı okumamıştım.Bu kitabı gördüğüm an adı dikkatimi çekti ve kitabın arka kapagina bile bakmadan almaya karar verdim.Belki de kitapçıda kitabı gördüğümde küçükken evden kaçıp abimle birlikte etrafı keşfe çıktığımız günleri hatırlamış olduğumdandır.Türkçenin usta kalemlerinin evden kaçış veya geride kalış anlatıları bu kitapta toplanmış.İcerisindeki bütün öyküler beni çok içine çekmese de,İlk öykü olan Orhan Pamuk'tan "pencereden bakmak" ve son öykü Ayşe Sarısayın'ın "kırkıncı oda" en beğendiğim öyküler oldu.Öykülerde kimi kaybettiği çocuğunu ,kimi özlem duyduğu çocukluğunu,kimi ait olduğu yeri aramak için evden kaçma çabaları. Tabiki anlatılanlar sadece evden kaçanların değil, kaçanların ardından kalanların da öyküleri.Öykülerde, sadece fiziksel kaçışları değil,ruhsal kaçışları da okuyoruz.Tren istasyonunda bir banka oturup, banliyö trenlerini izleyip, her şeyi ardında bırakarak çekip gitmek için değil de,gitmeyi hayal etmek için o istasyona gelenler de var.Aslında hepimizin içinde yokmudur;kimselerin bizi tanımadığı bir yerde kendimizi daha özgür hissetmek isteği.
Herkesin kendinden birşeyler bulabileceği (çok fazla beklentiniz yoksa) sıkılmadan okuyacagınızı düşündüğüm bir öykü kitabı.....
Bazen eve dönmemek iyi mi gelir insana? Olduğun durumdan kaçmak, kaybolmak veya başka yerlerin özlemi dolar mı insanın içine?
24 kalem var bu kitapta, hepsi birbirinden bağımsız ama uzak bir bakıştan tanıdık duygular barındırıyor öykülerde. Kimi çocukluğunun kimi hayallerinin peşinde ama hepsi "acabalı" her biri "arayış" içinde buluyor kendi yollarını...
Lugatlarımızda "harikulade" kelimesi ile bağdaşır bu metin. Neden?
İtiraf zamanı okur; sende ben de, komşu kızı ya da okulun en popüler çocuğuda bir gün olsun uzaklaşmak evden kaçıp izimizi kaybettirmek istemedik mi?
Kendi itirafını bulup kendi seçtiğin yoldan gitmek için 24 öykü seni bekliyor. Bir kendini arayış, keşkelerin bir sihirli değnek gibi gerçekleştirme öyküsü bu! Hazırsan başla birinden...
#evdenkaçmanınyolları #defnesuman #doğankitap
Gündelik, sıradan yaşamların hikayeleri bunlar... Herkesin yaşayabileceği ya da hali hazırda yaşadığı hayat hikayeleri. Ancak her birinin sonunda trajedi var. Özellikle birkaçı gerçekten çok çarpıcı, çok etkileyici.
Ayşe Sarısayın’ın hikayelerinde kadınların kendilerini bulabileceklerini, erkeklerin de kadınların iç dünyasını daha iyi hissedebileceklerini düşünüyorum. Genelde birinci tekil şahıs diliyle yazdığından okurken kendinizi kahramanla kolayca örtüştürüyorsunuz. Birinci tekil şahıs basit kısa cümlelerle sıradan yaşamını bize yine sıradan bir dille anlatıyor; ama Ayşe Sarısayın okuyucuyu işte bu sıradan dil ile çarpıyor, bizi bu sıradanlığın tam merkezine çekiyor. Hikayelerinde bizi, hiç sivriltmediği bir dille günlük sıradan davranışları tariflerken, geleneksel toplumsal yapıya ve toplumda cinsiyet rollerine dair düşünmeye sevkediyor.
İncelemem önceki yıllardan, bu kitabı 3 yıl önce okumuştum. Ayşe Sarısayın’ın ilk hikaye kitabı olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım, zira yılların deneyimiyle yoğrulmuş bir kalemin tadı var hikayelerde... Kendisinin Behçet Necatigil’in kızı olduğunu öğrendiğimde bu güçlü kalemin ve akıcı yazımın hem genlerden, hem de edebiyat çevrelerinden beslendiğini anladım. Kıymetinin pek bilinmediğini düşündüğüm bir yazar kendisi; bu kitabı ile Yunus Nadi ödülünü, "Yorgun Anılar Zamanı" isimli kitabıyla da Sait Faik hikaye ödülünü almıştı.
Tavsiye ederim, seversiniz...