Hem bir kişi uzaktan ne kadar çok güçlü duruyorsa kendi içerisinde o kadar çok güçsüzlüğü ile savaşıyordu. O zaman güçlü olmak demek güçsüzlüklerini saklayabilme becerisi miydi?
“Hayata dair sorgu gücü yüksek olmalı insanın. Her şeyin cevabını bulmak mümkün değil. Ama soru sormayı hiç bırakmamak lazım. Sorgulamamız ve daha iyiye kendimizi çekmemiz lazım. Daha iyiyi soracak olursanız; bir öncekine göre daha büyük bir mutsuzluk. Çünkü insan öğrendikçe mutsuzlaşır. İnsan öğrendikçe eksikliklerinin farkına varır. O eksikliklerini de yok etmeye hiçbir zaman yetişemez. İnsan eksik bir canlıdır. Diğer canlılardan en büyük farkı ise insan eksikliklerini bilen bir canlıdır.”
Yolda olmak şüphesiz zorluyordu insanı ama aynı zamanda insan kendi sınırlarını da denemiş oluyordu. Her yola çıkan her nereye gidiyor ve her ne yaşıyor olursa olsun mutlaka kendine bir kişi, bir melodi, bir sahne veya bir hikaye katıyordu. Yolda ilerlemek isteyen kimsenin bugüne kadar geriye gittiği görülmemişti. Yol bazen uzuyor bazen kısalıyor ama hep ileriye gidiyordu. Bir şeyler üzerinde kat etmenin zor olduğu bir dünyada, her ne olursa olsun ilerleyebilmek yola has bir yücelikti. Kendini bulmak isteyene kendisini gösteriyor veya kendinden kaçmak isteyenin kendisiyle bir müddet konuşmaması için büyük suskunluklar yaratıyordu. En sonunda ise yeryüzünde değişim yaratacak hikayeler birikiyor ve hayat buluyordu.
"...Acısını çekiyor boş vermişliklerinin ait olduğun topraklar,
Seviyorsun topraklarını,
Önceleri tozu dumana katıp gitmek istediğin ne varsa bir çırpıda geri dönmek istiyorsun..."
"Her nereye gidersen git, bir nefes fazlaya ihtiyacın olacak çocuk. Her aldığın nefesin bir rengi olacak. Bazen soğuk bir deniz mavisi, bazen ise sıcacık bir güz sarısı. Ne kadar renkliyse nefesin o kadar renkli olacak hayatın."