"Babanın adaleti ile anne merhametinin buluştuğu toprak dışında büyüyen çocukların vatanı yoktur. "
"Bir anın tutkusuna kendisini kurban edebilecek kadar takdire şayan, ahmak ve hain olabilen tek canlı insandır!"
"Kişinin bütün dış dünyaya karşı kendi ruhuyla ortaya koyduğu iç dünyasının benlik şuuruyla ayaklanmasına
Kitaba Daka'nın anlamını merak ederek başladığımı söylemek istiyorum, biraz sözlük karıştırınca varmak, ulaşmak, devam etmek anlamlarına geldiğini öğrendim ve kitap bizi nereye ulaştıracak diyerek başladım okumaya. Okudukça adının hakkını fazlasıyla verdiğini anladım ve kitabın sonunda esaretten hürriyete varmanın huzurunu yaşadım. Tasavvuf ve felsefe karışımı bir kitap olduğu için okurken biraz kafamın karıştığını birazda zorlandığımı itiraf ediyorum. Ama sayfalar ilerledikçe olaylar ve kişiler de yerlerine oturmaya başlayınca konu netlik kazanmaya başladı.
Kitabın konusuna gelecek olursam Mahir'in esaretten kurtulup hürriyete varmasını ele alıyor. Aslında ne kadar boş yaşadığımızı anlatıyor kitap desem yeridir. Mahir paraya para demeyen zenginlerden, yediği önünde yemediği arkasında tabiri caizse, istediği yere rahatça giden, istediğini rahatça alan evli bir çocuk babası. Halid Farid ve Lamia ile yolları kesişir bir gün daha doğrusu zorla girerler Mahir'in hayatına çünkü hepsinin bir amacı var. Lamia annesi Asya ile Mahir'i kavuşturmak ister aslında Mahir'i sevdiğini bilmeden, Halid Farid doğru yolu bulmasını gözünü açmasını ister kendi canının yanmasını göze alarak. Sonunda yolunu bulur bulmasına Mahir ama dolu dolu canı acıyarak. Eeee doğru yolu bulmak kolay değil sonuçta. Sözün özü okuyun doğruyu yanlışı görün, kimseye güvenmeyin diyerek susuyorum....
Felsefe, fantastik, edebiyat ve maneviyatın bir arada olduğu bu yolculukta kendini kaybetmiş, yolunu şaşırmış Mahir'in kendini bulması, Allah'a ulaşması, yakınlaşması için kardeş olan Lamia ile Halid Faris'in birer iyilik meleği olma özellikleriyle anne ile evlatlarını da kavuşturma çambası, azmi, mücadelesini anlatılmaktadır.
“Onlar da Kâbenin etrafında dönüp durarak, "Mülk senin, ilim senin, ruh senin, kalp senin, buyur Allah’ım, buyur, karar senin, hüküm senin" deyip duruyor. İşte hep aynı şeyleri bıkıp usanmadan dile getirmenin, soluksuz ibadet etmenin, her işin başında sonunda Allah'ı anmanın hikmeti budur. Bu hep aynı sorularla suyu bulandırmaya çalışan ezeli düşmana, ezeli olarak verilen hep aynı cevaptır.
Ben bu zehirli ilmin hem kurbanı hem sırdaşı hem de taşıyıcısı oldum bir süre. Hükmettim, zulmettim, yaşamı iş ettim, sapıttım, sağırdım, kayboldum ama burada, hainlik için geldiğim bu emin beldede neye uğradığımı anlamadan kendime geldim ve yolumu buldum...”
“Vazgeçiyorum her şeyden. İndiriyorum sanal bakışların gözlüklerini. Hayat, uyanmamız için acılarla ciğerlerimize işlenen bir rüya ama biz onu oyuna çevirdikçe uyanışımız gecikiyor, acılarımız büyüyor. Dünyamızın mayası zaten düşlerden ibaret ama sanal oyunlarla harikalar diyarının peşine düşmüşüz ve gün gelecek zamanında uyanamayışımızın pişmanlığıyla gözlerimizi açıp göreceğiz ki, delice tutkularla ardına düştüğümüz her oyunun başkahramanı biziz.”