... ama şimdi en önemli şey, sabır. Tıpkı balıktaki gibi. Her şeyin yoluna gireceğinden emin olun. Haklı olan, hakkını sessiz sedasız da kabul ettirir.
Tokyo’da gördüğü filmler ve okuduğu kitaplar, artık gözlerinin içine bakıp, “Seni seviyorum,” diyecek bir erkek bulma isteğini uyandırmıştı ruhunda, yoksa “Beni seviyorsun,” diyen bir erkek değil. Ne var ki bunu asla yaşayamayacağına inanıyordu.
Sarayları andıran şık bir sinemaydı. Yalnız koltuklar çok dar ve sertti.
Oturmayın denediğimizde, tavukların tünediği değneklerin üzerindeyiz sandık. Hiç rahat değildik, gerilerimiz sancımağa başlamıştı. Bir süre sonra, arkamızdan bir adam bağırdı: «Oturalım, oturalım...»
Ama oturmuştuk ya işte, herhâlde şaka ediyor diye düşündük. Ne var ki bize çok iyi davranan bu bay, biraz sonra ne yapacağımızı gösterdi. Bunların açılır kapanır koltuklar olduğunu, oturmadan önce aşağı itmemiz gerektiğini söyledi. Budalaca davranışımızdan ötürü utanmıştık. Koltukları aşağı itince, ne kadar yumuşak olduklarını anladık, hani Tenno bile oturabilirdi bu koltuklara. Günün birinde annem de böyle bir koltuğa otursa ne güzel olurdu...