Değirmenimden Mektuplar, bir köye yeni taşınmış ve oradaki eski bir değirmende yaşamaya başlayan bir sığırtmacın çeşitli anılarından oluşuyor. Bölüm bölüm anılardan oluşan bu eserde doğa tasvirleri oldukça iyiydi. Zaten ana karakterimiz de doğayı, hayvanları çok seven bir yapıda olduğundan çevresinden edindiği izlenimleri yer yer masalsı bir anlatımla kendi gözünden bizlere yansıtmış. Örneğin dağların gölgesini ele almış, gölün üzerindeki ateş böceklerini ya da koyunların sessiz bakışlarını. Bu açıdan yeterince doyurucuydu; yaşayan bir doğa tasvirini içinizde yaşatacak kadar. Fakat konu açısından bir dağınıklık vardı. Kitap rastgele anılardan oluşuyor fakat bazen bir anı bazen yarım kalıyor, diğeri tam ortasından başlıyordu. Belki de böylelikle hayatın gerçeklerini sunmaya çalışmış bizlere Daudet. Hayatın kitaplardaki gibi bölüm bölüm olamayacağını, olsa bile kesik kesik anılardan ibaret olduğunu yine bir kitapta anlatmış. Gerçekçiliği bu şekilde sağlamaya çalışmış zannımca. Bu açıdan; hem gerçekçilik hem de doğa tasvirlerindeki masalsılık, ikilem oluşturmadan birleşmiş. Kitabı okurken, etkilenip "keşke bende orada olsaydım" dedim defalarca. Bu eseri edebi olarak çok bir beklentiye girmeden okumanızı öneririm; içinde yaşıyormuşcasına okuyun derim.