İşgalci israil'in kurulmadan önceki siyasi aklından başlayıp, hükümetlerin siyasi durmalarını, savaşlarını, nasıl vur strateji izlediklerini 2006 yılına kadar anlatan bir kitap.
Filistin halkının yıllardır maruz kaldığı ölümün, gözyaşının, tahkir edilmenin, evlerinden zorla çıkarılıp ,bütün hatiralarını arkada bırakarak mülteci durumuna düşürmenin resmi belgesi bu kitap.
Her gelen hükumet başkanının fikirsel bazı ayrıştığı noktalar olsa da hepsinin ortak düşüncesi: Büyük İsrail Rüyası.
Ve bunun için ne gerekiyorsa o yapılmalı. Öldürmekse Öldürmek, katliamsa katliam, yurtlardan sürgünse sürgün. Mazlum Filistin halkı onların umrumda değil. Tek muradları güçlü bir İsraili kurmak. Bunun için yıllardır soykırıma devam ediyorlar.
Ze'ev Jabotinsky'ın ortaya koyduğu Demir Duvar stratejisi Bütün hükümetlerce uygulanmış ve bu stratejinin amacı Demir duvarı inşa etmek ve sonrasında Araplarla Filistindeki statüleri ve hakları konusunda güçlü taraf olarak müzakere etmektir.
Ben ümmet şuuruna sahip bir Müslüman olarak Filistinli Müslüman kardeşlerimin yanındayım. Onlarn tarafındayım ve Onları savunuyorum. Soykırıma, işgale, ablukaya karşıyım. Filistinin Özgür olması gerektiği inanıyorum. Allah Filistinin hürriyete kavuştuğu günleri göstersin.
YAŞASIN FİLİSTİN!
YAŞASIN GAZZE! YAŞASIN HAMAS! YAŞASIN İSLAM!
Demir DuvarAvi Shlaim · Küre Yayınları · 201929 okunma
1972-73 yıllarında İsrail'in asıl derdi mevcut durumu yani statükoyu muhafaza etmekti... Yıpratma diplomasisi de siyasi çözümsüzlüğü sürdürmeyi ve Araplara İsrail'in barış için şartlarını kabul edene dek siyasi hiçbir kazanım vermemeyi amaçlamaktaydı.
Levi Eşkol kendi tercihleri ne olursa olsun, savaştan sonra (Altı Gün Savaşı) siyasi nüfuzu keskin bir düşüşe geçmiş ve siyaseti yönlendirme konusundaki kapasitesini kaybetmiştir.
Büyük İsrail hareketi hızla halk desteği kazanmış ve hareket, iktidar partisi ve hükümette güçlü bir biçimde temsil edilmiştir. Eşkol bu akıma direnmek yerine kendini olayların akışına bırakmıştır. Bu nedenle ister istemez küçük İsrail'in başlangıçtaki büyüklüğünün üç katına denk gelen bir sömürge imparatorluğuna dönüşmesine öncülük etme durumuna düşmüştür.
Altı Gün Savaşı'nın ardından Arap-İsrail anlaşmazlığı konusundaki en önemli uluslararası resmi açıklama, BM Güvenlik Konseyinin 242 sayılı kararıyla yapılmıştı. Kararın gerekçesi, "adil ve kalıcı barış" için çaba harcamak gerektiğini vurgulamaktaydı. Kararın 1. maddesi "adil ve kalıcı barış''ın iki esasa dayanması gerektiğini belirtmekteydi. Bunlar,
(i) "İsrail silahlı kuvvetlerini son çatışmalarda işgal ettiği topraklardan çekilmesi" ve
(ii) bölgedeki her devletin "barış ve güvenlik içerisinde, tehdit veya şiddet eylemlerinden azade olarak yaşama hakkı" idi.
Amerikalılara göre en ciddi sıkıntı, İsrail'in nükleer programıydı. CIA tarafından hazırlanan bir rapor, İsrail'in nükleer kapasite edinmesinin, ABD ve Batı'nın Arap dünyasındaki konumuna adamakıllı zarar vereceği konusunda uyarıda bulunmuştu. Bu durum, Ortadoğu'yu daha kutuplu ve istikrarsız hale getirerek, İsrail'in, komşularına karşı siyasetini iyice sertleştirecek, İsrail'i sınırı ihlallerine karşı daha güçlü karşılık vermekte özgür kılacak ve bunun karşılığı olarak da Arapları daha Amerikan karşıtı hale getirerek İsrail'in yeni tehdidine karşı yardım için Moskova'ya yöneltecekti.