Yazar ülkede laiklik ve demokrasi adına yapılan zulümlerin, baskıların, tehditlerin arasında filizlenmiş ve fikir dünyasını buna göre oluşturmuş.
Kitaptaki ana tema laiklik ne demek? Demokrasi ne demektir? Demokratik sistem neyi ifade ediyor? Bunun gerekleri anayasada nasıl dile getirilmiştir? Sorularını soruluyor ve bunlara cevap aramaktadır. Demokrasinin ve laikliğin kağıt üzerinde durduğu gibi uygulamaya yansımasıdığı, demokratik bir devlet yapısının her türlü ideolojiye açık olması gerekirken, devlete hâkim olan ideolojinin herkesi kendi boyasına boyamaya çalışmasını, kurulacak partilere ancak resmi ideoloji ile barışık olmaları halinde hayat hakkı tanınmasını cesur bir dille eleştirmiş.
Bu konudaki düşüncelerini tutarlı ve doğru bulmakla beraber dini siyasete alet etmenin dindarlar tarafından değilde sadece din düşmanları tarafından yapılacağını söylemesi hedefi ıskalamasına ve yanlış bir sonuca varmasına sebep olmuştur diye düşünüyorum. Eğer İslam tarihine bakarsak dinin, din düşmanları tarafından değil bizzat dinin savunucuları olduğunu söyleyen kesim tarafından siyasete alet edildiği net bir şekilde göreceğiz. Muaviyenin Kur'an sayfalarını mızrak uçlarına geçirip savaşta hile yapması ve olayı kendi lehine çevirmesi dinin siyasete alet edilmesinin daniskasıdır.
Yazar din-siyaset ilişkisinde daha objektif bir bakış açısına sahip olsaydı şu günlerde de isminden çokça bahsettireceğini düşünüyorum. Umarım bu konuda yanıldığını acı bir şekilde tecrübe etmiştir.
