Demokrasinin Sosyolojisi

Ali Yaşar Sarıbay

Demokrasinin Sosyolojisi Posts

You can find Demokrasinin Sosyolojisi books, Demokrasinin Sosyolojisi quotes and quotes, Demokrasinin Sosyolojisi authors, Demokrasinin Sosyolojisi reviews and reviews on 1000Kitap.
Ölümünden on yıl kadar önce Weber İslâm dinine dair ciddi bir merakla incelemeye girişmişti. Bu incelemeleri, yayımladıklarından daha fazla metinleri kapsasa da (Schluchter, 1999) günümüze ulaşanlarının gösterdiklerine dayanarak söylenebilecek ilk şey, Weber'in İslâm dinine dair yaptığı tipleştirmenin sorunlu olduğudur. Weber, her şeyden önce, genel olarak "Asyatik dinleri" çok büyüsel, geleneksel ve bu dünyanın reddine dayanan özelliklerini ön plana çıkararak resmettiği gibi (Cohen, 2002: 17); daha özel olarak İslâm'a fazladan bir vasıf atfetmiştir: "Savaşçılar Dini".
Sayfa 255 - Timaş Yayınları
... Bir başka deyişle, Schopenhauer'e göre, acı çekmek hayatın özü olup, insan doğasının kaçınılmaz sonucuydu..
Sayfa 214 - Timaş Yayınları
Reklam
Postmodern kültür, "her şeyin mübah" sayıldığı (anything goes) ve herkesin kendi gerçeğinin geçerli olduğu bir özelliği içeriyor. İnsanlar bugüne kadar bir arada düşünülmeyecek şeyleri "ben yaptım oldu" diyerek mübah hale getirmenin ve bunu "kendi" gerçeği olarak sunmanın (çoğu zaman dayatmanın) meşruluğunu artık böyle bir kültürden alıyorlar. Bilimden sanata, estetikten dine varıncaya kadar hemen her alanda söz konusu meşruluk ekseninde ilişkiler ağı, zihniyeti ve tavrı ege- men kılınmak isteniyor. Bu durum, aynı zamanda, egoizm ve/ya narsisizm şeklindeki tezahürleriyle, diyaloji-dışı bir toplumsal ilişkiler formunu teşvik ederek; postmodern kültürün iddia edilen "demokratik" mahiyetinin sorgulanmasını da davet ediyor.
Sayfa 212 - Timaş Yayınları
Schopenhauer, insanın sonu gelmez arzulara sahip bir doğası olduğuna; her bir arzunun yeni bir arzuyu kışkırttığına, döngüsel olarak devam eden bu durumun insana acı çektirdiğine dair kötümser bir görüşe sahipti. Bu doğrultuda, Schopenhauer'in dile getirdiği temel iddia şuydu: irade, arzulanan ile bu arzulananın eksik şekilde tatmin edilmesinden doğan açığın yarattığı acı çekmenin tezahürüdür. Bu iddia çerçevesinde Schopenhauer iradeyi irrasyonel olan ile özdeş görmekteydi. Çünkü, ona göre, irade aklın değil, hepsi bilinçaltı ve duygusal mahiyetteki hayaller, dürtüler, tutkular ve duygulanımlardan oluşan kalbin sesiydi ve bu ses esasen bedenden gelmekteydi (Mestrovic, 1988: 57).
Sayfa 204 - Timaş Yayınları
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan yeniden yapılanma, esasen disiplin ve özgürlük kutupları arasına sıkışmış bir arayışla yüklüydü. Modernite ve postmodernite arasındaki gerilim de bir anlamda söz konusu arayıştan hasıl olan bir üründü (Wagner, 1992:472-3).
Sayfa 201 - Timaş Yayınları
Aydınlanma, her şeyden önce, bir dönemdir; kendi şimdisini sorgulayan bir dönem. Üstelik bu sorgulamayı kamusallaştırma amacını esas alarak yapmayı amaçlamış bir dönem. Nitekim, Kant, güncel olanı sorgularken; " 'Düşünmeyin! Aklınızı kullanmayın!' diye bağırıldığını işitiyorum" diyor ve şöyle devam ediyordu: "Subay, 'Düşünme, eğitimini yap!', maliyeci: 'Düşünme, vergini öde', din adamı: 'Düşünme, inan!' diyorlar." (Kant, 1984: 215). Oysa, Kant'a göre, insan özgür olmadıkça, yani aklını her yönüyle ve her bakımdan kitlenin önünde çekinmeden, apaçık kullanmadıkça içinde yaşadığı toplumun, son tahlilde tarihin ilerleme kaydetmesi de mümkün değildir (Kant, 1984: 215-217). Bu, deyim yerindeyse, aklı, toplumun temelinin harcı gibi görmektir. O kadar ki, toplum üyeleri, kendi akıllarını kamu hizmetinde kullanarak ancak topluma yararlı olabilirler.
Sayfa 198 - Timaş Yayınları
Reklam
38 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.