" Ben Anadolu'yu turist gibi gezmedim, bir sevdalı gibi gezdim. Bu duygum hiç değişmedi. Haliyle hallenerek, tarhana çorbası içerek, tozlu yollarım geçerek, her türlü cefasına katlanarak ve her türlü sefasını sürerek... İş, bütün bunların yolunu bulmakta. Ben o yolu buldum. Çünkü sevdim. Sevince de her şey kolaylaşır. Ben Anadolu'yu, demir asa, demir çarık gezerken, nereye gittimse Yunus Emre karşıma çıktı. Ama ne türlü? Bir, diz dize durup konuşmadığımız, yarenlik etmediğimiz kaldı.
Kerpiç bir damın altında, bir kara çadırda, bir alaçıkta... Bir yörük düğününde, bir Türkmen sofrasında, kısaca, hiç ummadığınız her yerde Yunus Emre bana gülümsedi, beni selâmladı. Ya sitem etti, ya dertlendi. Üstelik onun, Anadolu'da dokuz ayrı şehirde dokuz ayrı türbesini gördüm. Herkes ona «Benim» diyor, böyle bağrına basıyordu. Dokuz mezarlı şair... Onun gibi bir tane daha var mı? "