Fransız milleti yüzyıllarca acı çekti, diyordu. Bu acılardan iki alev fışkırdı: Adalet aleviyle kin alevi. Kin alevi yana yana alçalacak, kan selleri içinde sönecek, öteki alev ise, o kutsal adalet alevi, yavrucuğum, bir daha asla söndürülemez.
-Rüya görüyorum. Çoktan iyi olmuş bir yaraya birinin yakı koymak istediğini görürsen ne dersin?
-Gülerim, Désirée.
- Evet, dedim, Büyük Fransız İmparatoru'na gülelim.
Pek ciddi bir tavırla, ağır ağır uzun bir söylev çekti, siyaset bakımından Tanrı'nın adını ağzına almayı doğru bulmadığı için onun yerine Kader'den söz etti. Bu büyük mutluluğu, bu güzel yemekleri, bu ahenkli topluluğu hep Kadere borçluymuşuz, bunların hepsi bize Kaderin ulu bir lütfuymuş
Biliyorum, doğaüstü kuvvet diye bir şey yokmuş, bir yerde okumuştum; sonra, Paris hükümeti din olarak yalnız insan aklını kabul ediyormuş ama, ne zaman büyük bir üzüntü, büyük bir sevinç duysam, ben yine Ulu Tanrı'yı düşünüyorum.
-Anlamıyor musun? dedi. Napoléon generallerinden birini yengesinin kız kardeşiyle evlendirmeyi onun hesabına bir ödül sayıyor.
-Yararlık gösteren subaylara verilecek başarı madalyası değilim ben, dedim.
O zamanlar genç bir cumhuriyeti koruyordum, şimdi ise özgürlük seven bir milletin eljnden bağımsızlığını alıyorum. Bu sana ders olsun, Oscar: Bak insan nasıl değişiyor!