Aşkları bu birkaç saniyelik bakışta gizliydi. Bunun dışında ne yan yana gelmişler ne de birbirleriyle konuşmuşlardı. Ama o saniyeler içinde bedenleri yanmıştı. Dilsiz sağır bakışlar, sonsuz bir sevgiyle doluydu.
Ben ateş olsam sen kar, ben bulut olsam sen fırtına, ben bitki olsam sen taş, ben yaşam olsam sen ölüm, ben güneş olsam sen ay oluyorsun ! Bize bunu yapan kim ? Suçumuz neydi ey Tanrı ? Bu gazabı, bu eziyeti, bu işkenceyi niçin bize çektiriyorsun?
Cembeli, Binevş ile evlenmek için ağalığı bırakıp yedi yıl çobanlık yapmış,kar,kış,açlık demeden Binevş'ten bir söz duymak,bir selam almak için tam yedi yılını keçenin içinde geçirmiştir. Tahir ile Zahar da bin bir zorluğun,acının sonunda birer güvercin olup ancak gökyüzünün boşluğunda muratlarına ermişlerdir. Mem ile Zin'in her günü,her saati çile ve işkence içinde geçmişti. Bu aşkların hepsi de aynı toprağın çiçeğiydiler. Acılı ülkenin acılı aşıklarıydılar.
Evdî başını kaldırdı, yıldızlara, aya uzun uzun baktı. "Keşke ben ve Rihmê de orada olsaydık" diye geçirdi içinden. "Kimsenin ulaşamadığı, göremediği bu uçsuz bucaksız sonsuzlukta kaybolsaydık."
Her dünya
Her ağıdın
Dünya ağırlığında
Toprağa akmış kanım
Kansız kalmış yüreğim
Dayanamıyor bu güzelliğine
Durmuşsun bir güneş gibi üzerimde
Yakıyorsun içimi
Burak beni gideyim ölüm diyarına
Giden baharı geri getiremezsin