Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dibâce Gönderileri

Dibâce kitaplarını, Dibâce sözleri ve alıntılarını, Dibâce yazarlarını, Dibâce yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
168 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Oku ufkun açılsın.
Kitabı beğendim. İstanbula Uluslararası Arapça Kitap Fuarına geldiğim zaman yollarda okumuştum bu kitabı. Şimdiye kadar okuduğum en rengarenk kitaplardan biriydi. Neredeyse her konuda konuştu. Özellikle diğer kitaplarda kolay kolay bulamayacağınız İslamda müzik, sinema ve sanat gibi konuları da İBDA ve Büyük Doğu çatısında ele almış. Okumaya deyer bir kitap bence. Ve ufuk açıcı.
Dibâce
DibâceErcan Çifci · Kökler Yayınları · 20197 okunma
Şiir ise birtakım kaba değerlendirmeler, "dır ve tır"larla kestirip atmak gibi tariflerden uzak ve mücerred anlamda yeni anlayışlara açık olmak üzere şu: "Şiir, o söz büyüsü ve büyülü söz ki, intibâların ilhâmla öpüştükleri yerde kendi unsur ve vasıflarıyla tecelli eden bir estetik 'ifade' şeklidir!" ¹
Sayfa 94 - ¹ Salih Mirzabeyoğlu, Şiir ve Sanat HikemiyatıKitabı okudu
Reklam
Aydın Edebiyatçılarımız
Tarih 2 Eylül 1929. Yunus Nadi gözetiminde Cumhuriyet Gazetesi organizasyonluğında 16-25 yaşındaki kızların katılması istenen bir güzellik yarışması düzenlenir. 125 genç kızın müracaat ettiği yarışmada, 48 genç kız mayolu olarak jüri önüne çıkarılır. Jüri üyeleri şu tanıdık isimlerden oluşur: Abdülhak Hamit Tarhan, Halid Ziya Uşaklıgil, Cenap Şahabettin, Peyami Safa, Hüseyin Rahmi Gürpınar. "Feriha Tevfik" adlı kızın birinci olduğu bu yarışmadan sonra 1930'da "Mübeccel Hanım"ın birinci olduğu bir yarışma daha düzenlenir. Bu yarışmada Cumhuriyet'in o çok meşhur bildiği edebiyatçıları şu iğrenç ifadeleri kullanır: Hüseyin Rahmi Gürpınar: "Bire bir alınırsa hepsi güzel, fakat bolluk içinde seçmek müşkül oluyor."; Halit Ziya Uşaklıgil: "Bayıldım"; Abdülhak Hamit Tarhan: "Cennete girdim sanıyorum"; Hüseyin Cahit Yalçın: "Hayranım."
Reşat Nuri, Çalıkuşu adlı eserinde geri kalmış Anadolu köylüsünü eğitmek isteyen ideal bie öğretmen profili (Feride) çizer. Bu öğretmenin karşısında ise bağnaz, cahil, kaba softa cinsten imam ve dindar kimlikli şahsiyetleri yerleştirir. Bu "bağnaz ve yobaz" tipleri modern eğitimin, ilmî gelişmenin, Anadolu insanının medenileşmesinin önündeki en büyük engel olarak gösterir. Benzer bir olguyu daha sert ve aşağılayıcı hali ile Yakup Kadri "Nur Baba" eserinde yapar. Romanda Bektaşî bir şeyh üzerinden din ve dindarlara saldırılır. Bektaşî Şeyhini cinci, körlerin gözünü açan bir şifacı gibi gösterdikten sonra, kendine gelen kadınları aldatıp onlarla beraber olan, onlarla eğlenen ırz ve namus düşmanı bir profilde canlandırır.
Cumhuriyet dönemi aydınlarının birçoğu kökleriyle bağını koparmış, Batıyı ilerlemenin şartı görmüş, kendi öz kültür ve değerlerine düşman kesilmiş bir görünüş arz eder. Fakat dikkat çekici bir husus; Batılılaşmanın öncüsü bu şahısların bir kısmının edebiyat çevrelerince "Milli Edebiyat Dönemi (1911-1923)" kategorisinde değerlendirilmesidir. Oysa hem ürettiklerine hem de idealize ettiklerine baktığımızda milli olmaktan uzak olunması bir tarafa, kitleleri binlerce yıllık kültür ve irfan birikiminden koparma gayesi içerisinde oldukları da apaçık görülmektedir. Bu dönem aydınlarının çoğu Batıcı anlamda ideolojik bir dil ve anlayışa sahip olduğundan eserleri de bu minvalde gelmiştir.
Nurullah Ataç'ın dile dair şu ifadesi meselemizi özetlemektedir: "Dil, bir uygarlık olayıdır. Bir uygarlığın kurduğu dil, başka bir uygarlığın düşündüklerini söyleyemez, yetmez onu söylemeye. Bir ulus uygarlığını değiştirdi mi, dilini de değiştirmek zorundadır.
Reklam
Tevfik Fikret'in Batılılaşma anlayışı oğlu Haluk'ta müşahhaslaşmış ancak neticesi trajediye dönen bir hayal olmuştur. Oğlu Haluk'un doğumundan itibaren onun ileride milleti ilim ve hikmetle aydınlatacak bir kahraman gibi yetişmesini arzulayan Tevfik Fikret, 1909 yılında on dört yaşındaki oğlu Haluk'u elektrik mühendisliği eğitimi alması için İskoçya'nın Glasgow kentine gönderir ve şöyle seslenir: "Bol bol ışık getir; teknik getir; uygarlık getir!" Ancak netice öyle olmaz ve Haluk gittiği yerde Hristiyanlığı seçer, bir daha ülkesine dönmez. Bu baba oğul trajedisi sadece Tevfik Fikret'te değil Halit Ziya Uşaklıgil ve oğlu Vedat Ziya Uşaklıgil arasında da vardır. Batılılaşma yanlısı aydınların fikirleri ile içtimaî yapıda açtıkları gedikler önce kendi çocuklarını vurmuştur.