Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dil Üstüne Gönderileri

Dil Üstüne kitaplarını, Dil Üstüne sözleri ve alıntılarını, Dil Üstüne yazarlarını, Dil Üstüne yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Asıl amaç Türkçeyi kısırlaştırmak değil, zengileştirmektir. Bunun için de olabildikçe mastarlardan isim yapmak gereklidir.
Meşrutiyetten sonra, Türkçülük ve Türkçecilik akımının etkisiyle "günaydın, tünaydın" sözleri bulundu. İlk zamanlar bu sözler yadırgandı.
Reklam
Daha sonraları Osmanlı efendisinin bulduğu "vakt-i şerifiniz hayırlı olsun", okuyup yazması kıt olanların uydurduğu "sabah şerifler, akşam şerifler hayır olsun" sözleri, halk arasında ise "merhaba" sözü kullanılır olmuştur. Tanzimattan sonra moda olmaya başlayan selam sözü ise "bonjur", "bonsuvar"dır. Böylece Türkler yüzyıllar boyunca Türkçe selamiaşmanın özlemi içinde kalmışlardır.
Örneğin, bir dilde, selamlaşırken kullanılan sözün bulunmaması olanağı var mıdır? Böyle bir dil düşünüle­bilir mi? Elbet Türk dilinde de bu kavramı belirten bir değil, belki birçok söz vardı. Ama ne yazık ki İslamlığın kabulünden sonra, medresenin etkisiyle "selamünaleyküm" dilimize yerleşmiş, Türkçesi kullanılmaya kullanılmaya unutulmuştur. Böylece uzun süre, anlamı araştırılmadan "selamünaleyküm, aleykümselam" sözleri dilimize yerleşmiştir. Oysa bu, Bedevi Arapların çölde karşılaştıkları yolcuya güven vermek için: "Selamet senin üzerine olsun" anlamına gelen bir sözden başka bir şey değildir. Karşıdan gelen de, ona aynı sözü tekrarlayarak güvencesini bildirir.
Denilebilir ki: "Peki, Türkçe bu denli zengindir de neden kullandığımız birçok yabancı kelimelerin karşı­lığı Türkçede bulunmuyor?" Hiç bulunmaz olur mu? Elbet vardır, ama zamanımıza dek ulaşamamıştır; kullanıl­maya kullanılmaya unutulmuştur.
Okumuş, okumamış yanında üstünlüğünü gösterebilmek için, becerebildiği oranda "belagatli" yapmacık bir dille konuşuyor, karşısındakinin anlamadığını, şaşkın şaşkın yüzüne bakakaldığını gördükçe keyifleniyordu.
Reklam
Eski medrese ve onun etkisinde kalan sarayla yüksek katlara bağlı çevreler, Türk toplumunu ikiye bölmüştü. Havas-avam! Havas kendileriydi. Avam da halk yığınları.
Türklere Rana adını koymayın!
Ra'na: Arapçada, düşünmeden aklına geleni söyleyen ahmak kadın anlamınadır.
"İctisar, ihtisas, istirkab, istifraş, istihrac, istimlak, incimad, imha" gibi kelimeler, Arapçada bu bablardan gelmez. Bunlar sonradan uydurulmuştur.
Osmanlıca diye bir dil yok diyenelere demiş
Öyle ki, sonraları bu dile "Lisan-ı Osmani", bu dille işlenen edebiyata "edebiyat-ı Osmaniye", bu dilin kurallarını toplayan kitaba da, Arapça, Farsça ve Türkçenin kurallarından meydana gelmiş "kavaid-i Osmaniyye" demek gelenek olmuştur.
Reklam
Uydurmacılığın asıl örneğini Osmanlıcada bulabiliriz. Osmanlıca kelimelerin yüzde sekseni uydurmadır. Bunlar, salt medrese uydurdu diye tutunmuş, anlamsızlığı bilindiği halde dile girip yerleşmiştir.
Türkçesi varken yabancı dildeki sözcükleri kullananlara demiş
Anadiline saygı, önce onu bilerek sevmek, sonra da doğru ve düzgün kullanmakla olur. Bu saygının yüksek katı ise, anadilini yabancı dillerin salgınından koruyarak, kendi yapısı içinde işleyip zenginleştirmeye çalışmakla gösterilir. Bu da sanatçıların, bilginlerin ve eli kalem tutan bütün yazarların görevidir.
Osmanlıcada, Türkçesi, Arapça ve Farsçası aynı anlama gelen kelimeler çoktur. "Gök, asuman, sema" gibi. Bu Osmanlıcanın zenginliğine kanıt sayılırdı. Oysa bir kelimenin yerine göre Türkçesini, Arapçasını, ya da Farsçasını kullanmak hiç bir zaman dilimiz için bir zenginlik olmamıştır. Tersine, Türkçenin yetersizliğine tanık sayılmıştır.
Hele Osmanlıca, uydurma kelimelerle doludur. Bizim Arapça diye kullandığımız kelimelerin çoğunu Araplar bilmez. Çünkü Araplar o kelimeyi o kalıba sokarak kullanmazlar. Ama biz sokmuş, böylelikle yeni kelimeler yaratmış, pekala da etmişiz. Örneğin, "yetki" kelimesiyle karşı­ladığımız "salahiyyet" Arapça sözlüklerde yoktur. Arapçada "salah" ve "salahat" kelimeleri vardır ve başka anlama gelir. Farsça "nazük" kelimesini bozmuş, sonuna da, yanlış olduğuna bakmadan Arapça mastar eki olan "t"yi ekleyerek, "nezaket" kelimesini uydurmuşuz.
Eski şair dilin değişmesini istemez. Değişirse, eski kelimelerle dolu eserlerinin artık okunmaz hale geleceğini düşünür. Bilgin de böyledir. Direnenler asıl bunlardır.
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.