Yüzümde acılı bir gülümsemeyle kapıya yaslanıp baktım salona. "Bir ilişkinin enkazı." Şimdi beni bu halimle, gidişinin yarattığı dağınıklığa şiirsel laflar ederken görse etkilenir miydi acaba?
Aslında geçiyor, bugün son gün. Aşk acısı çekip dibe vurmanın süresi, aldığım sağlık raporu kadar. Bir hafta. Yarın, normal insanlar gibi işe gidecek, toplantılara girecek, beyli hanımlı konuşmalar yapacağım.
Sobanın başında dikilip, deliğinden gözüken kırmızılığı seyrederek sigarasından derin bir nefes çekti. Zihninde, siyah renk takım elbisesiyle büyük bir evin kırmızıya boyalı dış kapısının önünde durmuş, oynayan çocukları seyrederek keyifle sigarasını tüttüren gamsız bir gencin fotoğrafı vardı.
-Öpsene annecim, teyzenin elini.
Öptüğüm eli yumuşacıktı, garibime gitti. Diğer elinde anneminki gibi altın yüzük vardı. Omuzlarımdan tutup yüzüme bakınca, sümüğüm akıyormuş gibi geldi bana, elimi burnuma sürttüm.
Bir insan niye eskitilmiş bir şeye para veriyordu ki? Çünkü hemen âşık olmuştu, çünkü kızıl saçlarını açıp çıplak omuzlarına bıraktığında aklı başından gidiyordu. Çünkü buğday rengi teni, incecik bir beli, kenarlarını göz kalemiyle siyaha boyadığı ela gözleri vardı.