İnsanlık için şiir gökyüzü ile birleşen sonsuzluktur ve büyük şairler de uzak karanlıklardan yeni şafağın kırmızılığına uzanan harika bağın oluşturulmasına yardım edenlerdir.
Verlaine anlık duyguların adamıydı. Birkaç dakika sonra onun arzusunun hareketleri onu gevşekçe sıkacak ve anlık tutkular kişiliğinin bilincinin üstesinden gelecektir.
“Din, aşk ve şiir aynı gerçeğin üçlü anlatımı, her bir asil ruhu dolduran açıklama ihtiyacı değil midir? Bu üç yaratıcı dürtü kendisinde bütün dünyevi duyguları bir araya getirmiş Tanrı’ya doğru yükselir.”
“Beyaz bir ay ışığı,
Ormanları bürüyor;
Bir ses dal uçlarından
Çardaklara yürüyor;
Işıl ışıl ağaçlar...
Nerelerdesin ey yâr.
Gökler yansıtıyor,
O derin aynalarda
Söğüdün gölgesini,
Dinleyelim dallarda
Yanık sesini yelin...
Hayal kuralım gelin...
Sanki geniş ve sıcak,
Bir huzur dökülüyor
Yıldızların al kuşak
Rengine boyadığı
Masmavi ufuklardan...
Tanrım bu ne güzel an.”
Bütün dürtüler hâla saftır ve açılmamış bir tomurcuktur. Aşk, tertemizdir, saf bir içgüdüdür ve tutku yahut huzursuzluk aşka katılmamıştır. Aşk sessizliktir, huzurlu bir sessizlik, dindiren soğuk bir özlemdir.
Verlaine, eser yaratma gücünden ve dirençten yoksun yumuşak bir kil gibiydi. Bu yüzdendir ki kaderindeki her şey onda böylesine saf, belirgin ve hatasız bir iz bırakabilmiştir. Başkalarında sadece geçip giden yahut sıkıcı bir tasaya dönüşen yalniz dakikalar onda güzel kokulu anlara dönüşmüştür.
Verlaine ise her zaman için sadece bir insandı hatta “kendi kalbinin günahlarını saymayı” bile bilmeyen zayıf bir insan. Ancak tam da bu kişilik eksikliği çok nadir bir şeyi doğurdu: tamamıyla ve sadece insanı.