*Turgut Ülgezer’in “DÜŞÜŞ” adlı kitabını okudum. İmzalayarak gönderdiği için teşekkür ederim; kalemi daim, başarı yolu açık olsun.
*İnsanların çoğu adına dünya yükü denilen farklı yüksekliklerdeki imtihan dağlarının altında ezilmiş, içlerinden pek azı zirveye tırmana bilmeyi başarmıştı. Kibir tuzaklarını örüyor. Aşk, menzile doğru yol alıyordu. Ama Aşk, cehennemin içinde küçücük bir ülkeydi, yanmadan gidilemeyen… ( Arka kapaktan)
*Okumaya başlayınca önce adapte olamadım, belki üst üste okuduğum için hikayeye adapte olamadım, karakterler oturmadı. Ama kitap ilerledikçe hikaye beni içine çekti ve hızlandım, tam keyif almaya başlamıştım ki bitiverdi.
*Banıçiçek, Homar, Tungatar, Berzah, Asım, Sökür, Kurban, Aynışah’ın birbirine geçmiş hikayeleri sizi büyülüyor, sarıyor.
* Okurken Binbir Gece Masalları, Dede Korkut Hikayeleri, Zümrüdü Anka Kuşu Efsanesini okuyor gibi hissettim. Bazı bölümlerde gözümün önüne Yüzüklerin Efendisinden sahneler geldi.
*Bir bölümde; ‘ Birliktelikler aşklara, aşklar alışkanlıklara, alışkanlıklar ise mecburiyetlere dönüşüyordu. Mecburiyetliklerin etrafını sadakat duvarları ile çevreliyorduk. Bu duvarlar, güven denilen kırılgan bir taştan inşa ediliyordu.’ Demiş. Ne güzel söylemiş. Bu güzel tespit üzerine söyleyecek şey yok. Sadece bu konuya dikkatinizi çekmek istedim. Maalesef aşklar böyle bir kısır döngüye girip, pranga oluyor.
*Her sayfada ders çıkarılacak, yaşanmışlıkla doğrulanan sözler var. Hepsini alıntı olarak paylaşsak neredeyse kitabın tamamını yazmak lazım.