“Mahkûmların kurşuna dizilmeden önce uğradıkları bir bekleme salonuydu mahkeme. Ne doğru dürüst yargılama vardı, ne de savunma hakkı.”
İtalyanların, kendilerince kurdukları divanı harp mahkemelerinde.
-Komutanım biz neden bu mahkeme işiyle uğraşıyoruz. Geceleyin bütün esirleri öldürelim olsun bitsin.
-Bende seninle aynı fikirdeyim yarbay. Ancak onlarca esirin birden öldürülmesi çok yankı bulur. Sonra Avrupa’da kimi kendini bilmezler italya’ya laf edecek olurlar.
“Niyet ettik Beytullah’a gitmeğe
Hacer-ül esved’e yüzler sürmeğe
Arafat’da hem vakfe durmağa
Takdir her tedbiri bozar, dediler.
Üsküdar’dan azmeyledik Hak yola
Bilinmez ki başımıza ne gele
Gözümüzü yaşı karıştı Nil’e
Nice bin can telef oldu dediler.
Geldi şaki yolumuzu bağladı
Hasret ile yüreğimiz dağladı
Gökte melek, yerde insan ağladı
Hacılara yazık oldu dediler.
...
Kılıç, mızrak üstümüzde oynadı
Şamlılardan bize imdat olmadı
Neşâti, Âl-osman’da gayret kalmadı
Ya İlahi senden imdat dediler.”
Zaman, gidenin geri gelmeyeceğininin belli olmaya başladığı zamandı. Kaybedilenlerin tekrar kazanılabileceğine dair bir ümit saklanıyordu bütün ruhlarda.
-Muhasaraya hepsi birden gelmişlerdi değil mi?
-Efendim zatı âliniz hiç osmanlı’ya karşı tek başına savaşan kâfir gördü mü? Her vakit hepsi birlik olup öyle gelmezler mi?