Devamlı kendimi sorgular, ne yapmam gerektiğine karar vermeye çalışırdım. Tedirginliğimi ona hissettirmemeye çalışırdım ama bu mümkün olmazdı. Bir yanda gizli bir yemin, diğer yanda aşikâr bir sevgili vardı çünkü. Biri diğerini kovan iki tutku.
Beni evvel öldürmüştün, şimdi geri dönüp geldin. Maktulüne ciğerimi yandı katilin? Özlemek, usanmaktan iyi değil mi? Hasret de vuslattan? Eğer kıymet bilirsen.
"Renkleri göz alan bir kuş idin de kurduğum tuzaklara doğru hiç uçmadın. Gönül gemisini bela fırtınalarıyla dolu deryalara saldım da bir kerecik yolculuk yapmadın. Canım şeker isteyip dururken kader yıllar yılı perhiz verdi de sen bir kez tatlılık eylemedin. Gözüm temaşa istedikçe sen kendini gizledin de gönül sıkıntılar çekti, dönüp bakmadın. Güneş senin yüzünü sakladıkça, gençliğim karanlığa battı; gündüzsüz gecelerde takatlarım kesildi, bilmedin."
'Efsaneler denizindeydiler ve gittikleri yerlere kendi efsanelerini de götüreceklerini henüz bilmiyorlardı.'
Romanda; karaktere evrilmiş bir tip özellikleri de sergileyen Barbaros Hayreddin Reisin yazar tarafından, başarılı bir kurmaca ile tarihi ve kişilik özellikleri yitirilmeden okurun hayal dünyasında yeniden şekillendirilmesi ve yaratılmasına ortam hazırlayarak, okurken içinizi ısıtıyor ve sizi tarihin derinliklerine götürüyor.
İskender Pala'nın okuduğum ilk kitabıydı, kesinlikle son olmayacak, okurken kendimi farklı dünyalarda hissettirdi. Herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap oldu.