Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Daha Anlayışlı Bir Toplum İçin Doğadan Dersler

Empati Çağı

Frans de Waal

Empati Çağı Gönderileri

Empati Çağı kitaplarını, Empati Çağı sözleri ve alıntılarını, Empati Çağı yazarlarını, Empati Çağı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kitleleri istedikleri gibi yönlendirmek için lider­lerin yapması gerekenler hiç de zor şeyler değildir: Bir dış tehdit un­suru bul, toplum içinde korkuyu körükle; işte insanlara özgü sürü iç­ güdüsünün egemenliği!
Bizler, akıl almaz bir ölçüde grup davra­nışı sergileyen hayvanlarız.
Reklam
Hayatta kalabilmek için başka bireylerin varlığına bel bağla­mak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. İnsan topluluklarıyla il­gili herhangi bir tartışmaya girişmeden önce, başlangıç noktası ola­rak bu gerçekten hareket edilmelidir. Yoksa geçmiş yüzyılların, ata­larımızın kuşlar kadar özgür ve herhangi bir sosyal yükümlülükten muaf olduklarına dair yanlış düşüncelerinden değil.
Her ne kadar bizim bütünüyle bambaşka bir varlık oldu­ğumuza inanan pek çok kişi olsa da ben bir tür hayvan olduğumu­za inananlardanım.
Wisconsin Madi­son'daki bir primat laboratuvarında, Harlow tecrit edilerek büyütü­len maymunların zihinsel ve sosyal olarak dengesiz olacaklarını ispat etmiştir. Daha sonra bir grup içine bırakılan bu maymunların hare­kete geçmedikleri, becerilerini sergilemedikleri ve her türlü sosyal et­kileşimden kaçındıkları gözlenmiştir. Şu anda Harlow'un araştırma­sı bilimsel etiğe uygunluğu konusunda ne düşünürsek düşünelim, yapmış olduğu araştırma, beden temasının engellenmesinin meme­lilere göre bir şey olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
Reklam
Sevdiği eşlerinin ölümünü kabullenemeyen hayvanlarla ilgili binlerce öykü var. Ölmüş bebeklerini onlardan geriye yalnızca derileri ve kemikleri kalana kadar yanlarında taşıyan primat annelerin olduğunu biliyoruz. Kenya'da yakın zamanlarda bebeği ölen bir di­şi babun, bebeğinin öldüğü geniş ovadaki çalılığı bir hafta sonra ye­ niden fark edince, bebeği sanki yeni ölmüş gibi şiddetli bir acı yaşamıştı. Yüksek bir ağacın tepesine tırmanmış ve babunların normalde kendi topluluklarından ayrılırken çıkardıkları sese benzer ağlamak­lı çığlıklarla etrafta bebeğini aramıştı. Fillerin de ölen arkadaşları­nın ya da eşlerinin güneşten artık ağarmış olan kemiklerinin başı­na döndükleri ve orada kutsal bir mekanda bulunuyormuş gibi otur­dukları biliniyor. Yaklaşık bir saat boyunca kemiklerin etrafında de­falarca usul usul dönüp, onları koklamayı sürdürürler. Bazen bu ke­ mikleri yanlarında alıp götürseler de, diğer filler bu kemikleri "me­zarlık" alanına geri getirmişlerdir.
Açıkçası, çoğu zaman "içgüdülerimize" dayanan ani ahlaki yargı­larda bulunuruz. Akıl yürütme yetimiz, tıpkı yandaş medya yazarı gibi mantıklı görünen uydurma gerekçeler bulmaya çalıştıktan sonra, duygularımız bir karara varır.
The Descent of Man (İnsanın Türeyişi) adlı kitabında in­san ahlakını, hayvan sosyalliğinin bir devamı şeklinde gören Darwin'e kesinlikle katılıyorum: Bir hayvan her ne kadar açık sosyal içgüdülere sahip olsa da, [...] kaçınılmaz olarak bir ahlak duygusu ya da bilincine eri­şir. Ve bu duygu ya da bilinç, onun zihinsel yetilerini iyi ge­liştirilmiş ya da en az insandaki kadar geliştirilmiş bir konu­ ma yükseltir.
Çok sayıda ik­tisatçı ve siyasetçi doğada var olduğuna inandıkları kesintisiz mücadele üzerinden insan toplumlarını biçimlendirmeye çalışmakta­dırlar. Fakat böyle bir mücadele, yalnızca küçük bir alanın yansı­tılmasından ibarettir. Tıpkı sihirbazlar gibi önce kendi ideolojik önyargılarını doğanın şapkasının üzerine atarlar ve sonrasında da doğanın kendi söylediklerini nasıl da kanıtladığını göstermek için onu kulaklarının üzerinden çekip alırlar. Bu, hepimizin çok uzun zamandır içine düştüğümüz bir tuzak. Rekabet, resmin tamamı­nın kesinlikle bir parçasını oluşturuyor, fakat insanlar yalnızca re­kabetle yaşayamazlar.
295 öğeden 191 ile 200 arasındakiler gösteriliyor.