Cibran'ı bilenler için malumdur ki, özetlenemez bir anlatımı var. Fakat yine de bir şeyler söylemek gerekirse, Ermiş olduğu kabul edilerek saygı duyulan El- Mustafa, çok uzun bir yolculuktan sonra gemiyle yanaştığı köyüne gelmiştir. Ailesinden kimse kalmamıştır, çocukluğunun geçtiği bahçede anne ve babasının mezarı vardır. Arkadaşlarıyla oraya giderler ve müritleri olmak isteyen bu dokuz arkadaşının bir kısmı çocukluktan tanıdığı, bir kısmı aynı gemide denizleri aştığı, bir kısmı da köyün çarşısında iş gören insanlardan oluşmaktadır. Varoluş ve insan olabilmek üzerine sorularını yönettikleri El- Mustafa onları anlayabildikleri kadar cevaplamaya çalışır. Netice hepsi bir bahaneyle cazibesine kapıldıkları yaşama geri dönmek isteklerinden arınamazlar. Bahçesinde yalnız kalan ermiş, annesinin mezarına sığınır ve yalnızlığının/ anlaşılamamasının acısını olgunlaştırmak için sabırla tevekkül etmeye, kendisini anlayacak insanlar bulmak için yolculuğuna tek başına da olsa devam etmeye karar verir.