" Atina halkına asla ihanet etmeyeceğim, her zaman halk için mücadele vereceğim " diye bağırıp duranlar gidiyor. Sen de babacağım sözlerine kanıp onların boyunduruğuna giriyorsun. Tehditleriyle korkutup Atina'ya bağlı kentlerden yüzlerce talent koparıyorlar. " Verginizi ödeyeceksiniz yoksa kentinize yıldırımlar yağdırırım," diyorlar. Sen ise senin iktidarına kalan kırıntıları kemirmekle yetiniyorsun. Müttefik kentlerin yönetimleri iki kuru lokmayla idare ettiğinizi görünce Konnos kadar değer vermiyorlar. Tuzlu et ve balık dolu küpleri, şarabı, halıları, peyniri, balı, yastıkları, kupaları, değerli harmanileri, taçları, kolyeleri, zeytinlikleri ve sağlık getirem her şeyi bu demagoglara getiriyorlar. Ama efendilik ettiğin güruhtan hiç kimse sana, karada ve denizde çektiğin onca cefanın karşılığınıda, aşına katman için bir baş sarımsak bile vermiyor.
“Adam yargıçlık hastalığına tutulmuş, delisi olmuş bu işin. Tek düşüncesi adam yargılamak. Hep yargıçlar arasında, hem de en ön sırada oturmasa kahrından ölecek. Geceleri uyku girmiyor gözüne. Bir an dalsa hemen mahkemede buluyor kendini rüyada. Oy vermekle öylesine bozmuş ki adam, gece yatağından fırlayıp oy kupası arıyor karanlıkta. Gençler nasıl duvarlara sevdiklerinin adını yazarsa, bu da oy kupası resimleri çiziyor. Bir sabah horozu gün doğarken öttü diye mahkemeye verdi hayvanı. Horoz sanıklardan rüşvet almış da mahsus geç ötmüş; bizimkisi duruşmaya vaktinde yetişemeyesin diye.”
Ben Atina için çalışıyorum,
Halk uğruna savaşıyorum, diyenler yok mu? Onlara gidiyor paralar.
Çünkü sen bu güzel lâflara kanıp
Başa getiriyorsun onları.