İlk yazım 1910’da çıktı. 1914’e kadar Servet-i Fünun kalıplarında taklit nesir döktüm. Top oynar gibi kelime oynadım. Bir sevdiğim öldüğü zaman, nasıl yazacağımı düşünürdüm.
Suriye 'de o zamanlar Türk bulunmaz şeydi. Çünkü Çanakkale ve Erzurum vardı. Ateş, Türk' ü mıknatıs gibi çeker. Ancak cepheler sustuğu zaman, gerilerde Türk bulunabilir. Harp varsa, ölümsüz yerlerde yalnız araba, Dürzi'ye, Ermeni 'ye, Rum'a, Kürt' e rastlayabilirsiniz.
İngiliz ordularının Suriye muharebelerinde Arap ve Hint maskesi takındıklarını belki bilirsiniz ; Hindistan 'da başlarına raca sarığı geçirdikleri gibi! Harp başladı mı, bir sıra Arap, bir sıra Hintli ve bütün bu mozaik aşındıktan sonra haşmetli Britanya Kralı Hazretleri' nin sarışın özkanları görünür. Osmanlı İmparatoru Hazretler ise maskesini kıçına takar ve satrançta en kıymetli taşını öne sürer.
Harpte bizim saflara düşen ilk kurşun, bir Türk aman 'ı ile ses verir. Karşımızdaki ise iniltilerinde Asya lisanları kullanır ve İngilizcesini zafer marşlarına saklar.