Ülkemizde, evrim sürecine ve kuramına son onyıllarda iktidarlar ve dinci çevrelerce açılan savaşta iki temel çıkış noktasının bulunduğu söylenebilir. Bunlardan birisi genelde bilime yöneliktir ve çok değerli bir bilimci ve aydın olan (emekli) psikiyatri öğretim üyesi Orhan Öztürk Hoca'nın küçük bir kitabının başlığı bize onun bir yönünü çok güzel anlatmaktadır: "Sorma-Bilme Dürtüsü ve Girişim Duygusu Nasıl Yok Ediliyor ?" İkinci ve daha özel olarak olarak, evrim düşüncesinin ve kuramının dinsellikle, yaradılış inancıyla inançlarıyla çatışması gelmektedir ki bunun genel olarak daha çarpıcı bir etken olduğu belirtilebilir.
"Din eğitimi" adı altında, çevrelerini, dünyayı daha yeni tanımaya başlayan çocuklarda yerleştirilen derin korku, suçluluk duygusu, düşünce karmaşasına ne diyelim? Bunun ürünlerini bugün ülkenin toplumsal ve siyasal yaşamında görmüyor muyuz? Bu bağlamda "eğitim" olarak adlandırılan süreç gerçekte bir öğretim bile olamaz ve yalnızca bir "ezberletim"dir; ya da küçük çocukların beynini yıkayan bir koşullandırma.
Bilimde ve eğitimde laiklik ilkesi tümüyle uygulanmadığı, uygulanamadığı sürece, birbirine çok yakından bağlı bulunan, çağdaş anlamda bireysel gelişme ve toplumsal kalkınma, aydınlanma bir düş bile olamayacaktır.
Öte yandan, inançların da bir bilgi üretebileceği, dolayısıyla bir "dinsel bilgi"nin var olabileceği düşüncesi, bilimselliğe ve ussallığa tümüyle aykırıdır. Bilim felsefesinde, özellikle bilimsel felsefenin yaklaşımına göre bu tür "yalancı bilgiler", olsa olsa, laikliği benimsememiş, benimseyememiş inanç kesimlerince ortaya atılan birer "sözde bilgi savıdırlar", gerçek bilgi değildirler. Ancak ne yazık ki, bilim çevreleri de bu tür temelsiz ve bilim düşmanlığına dalaylı yoldan da olsa destek veren anlatımları, yeterince eleştiri süzgecinden geçirmeden kullanmakta; böylece bilim düşmanlığını, bilim etkinliğiyle özdeş düzeyde tartışıtabilecek bir konuma taşımaktadırlar.
Charles Darwin'in ortaya koyduğu biçimiyle canlıların (doğal seçilim yoluyla) evrim kuramının, ya da Darwin kuramının kavramsal içeriğine gelince, onun, "yaratıcısının" önerdiği şu dört temel önermeden oluştuğunu görüyoruz: a) Türleri oluşturan bireyler değişme ("varyasyon") gösterirler, demek oluyor ki birbirlerinden farklıdırlar. b) Var olan varyasyonların bazıları gelecek kuşaklara kalıtılır. c) Her kuşakta yaşayabilecek olandan daha fazla döl üretilir; bir başka anlatımla, her türün üretken bireylerinin döllerinden bir bölümü yaşayabilir. d) Türlerin bireylerinin üreme ve yaşamaları rasgele değildir. Yaşamda kalan ve üremeye katılan bireyler, ya da üremeye en çok katkı sağlayanlar, en elverişli varyasyonlara sahip olanlardır; bunlar, doğal olarak seçilmişlerdir. Evrim denen süreç içindeki değişme, yukardaki dört önermede belirtilen olgular dizgesinin nedensellik ve belirleyicilik yoluyla gerçekleşen doğal ve mantıksal sonuçlarıdır.
Evrim = Değişme + Süreklilik. Burada, denklemdeki değişme öğesinin daha çok, süreçte örneğin yeni özelliklerin, bu arada "eski" türlerden yenilerinin ortaya çıkmasında olduğu ve Darwin'in belirttiği gibi bir Rastlantısallığa ("Tesadüfe"); sürekliliğin ise Belirleyiciliğe dayandırılması gerektiğini söylemek doğru olur. O zaman, en geniş bir kavramsal açıdan, felsefe açısından evrim olgusunun ortaya çıkışı ya da oluşu ("mekanizma"sı), gerçekleşmesi de, şu yalın anlatımla dile getirilebilir: Rastlantısallık + Belirleyicilik = Evrim.