Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a

Deniz Durukan

Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a Posts

You can find Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a books, Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a quotes and quotes, Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a authors, Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a reviews and reviews on 1000Kitap.
258 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 21 days
Kadıncıl Kitap - Güzel Kitap
"Neden hep biteviye erkekler kadınlara şiir yazar?" ya da bunun aksi istikametinde, "Kadınlar neden erkekler için hiç şiir yazmaz?" gibi çokça polemik içeren çoktan seçmeli bu ve benzer sorulardan biriyle giriş yapılabilirdi bu yazıya fakat, kendi adıma bu soruların her birinin cevabını yaşamımda deneyimlediğim için, herkesin
Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a
Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'aDeniz Durukan · Everest · 20125 okunma
Sezai'nin Muazzez'i
"Monna Rosa" aracılığıyla Muazzez Akkaya efsane bir kadına dönüşmüştür. Belki de Sezai Karakoç'un arzuladığı ama ulaşamadığı bu aşkta, bu şiir onu bir tür ölümsüz kılma şekli ya da bir tür intikam/şiire hapsetme gibi de okunabilir. Bugün kimi kaynaklarda Sezai Karakoç'un bu şiirinin büyük bir çevre tarafından, hele de (nitelikli gibi ayırdı tam olarak koyamayacağımız bir ifade yerine) "sürekli şiir okuru ya da alıcısı" olmayan bir kitle tarafından benimsenmesi incitici olmaktadır.
Sayfa 198 - EverestKitabı okudu
Reklam
Sezai Karakoç Şiirinde Aşk, Kadın, Beyaz Güller - Ak Güller, Monna Rosa
* "Monna Rosa," ilk anda bize Mona Lisa'yı da hatırlatır. Yapıldığı yüzyıldan beri neredeyse en popüler sanat eseri olmasına rağmen Mona Lisa'nın sırrı henüz çözülmüş değildir. Yüzlerce türevi oluşmuş, pek çok esere örnek alınmış ve yorumlanmıştır. Özcesi "tek gül" olarak da okunabilecek bu başlığın altında bulmayı umduğumuz şey iddialı bir şey olacaktır, bunu daha en başında sezgisel olarak da duyumsayabiliriz. Şiirde bahsedilen kişinin bir kadın, şiiri yazan öznenin de erkek olduğu en başından verilmektedir. Aslında şiir, neredeyse bütünüyle "gül" üzerine kurulmuştur. Sevgiliyi başkalarına anlatan değil de muhatabına doğrudan seslenen bir şiirdir. Şair sevgiliye karşı açık sözlülükle yaklaşmayı hiç elden bırakmaz. Monna Rosa, siyah güller, ak güller; / Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak. / Kanadı kırık kuş merhamet ister; / Ah, senin yüzünden kana batacak, / Monna Rosa, siyah güller, ak güller! * Derya Önder
Sayfa 190 - EverestKitabı okudu
Cem- ah! Abey'in Mübeccel İzmirli'si ve Monreo'su
Dönemin kadın ikonası Marilyn Monroe, "ölümü kakül gibi alnına düşürmesini bilen,"Cennette Nietzsche'nin metresi olsa gerek" bir kadındır. Son şiirlerine yaklaştıkça kadınların isimleriyle yer almaması dikkat çeker; Göçebe'den sonra adı geçen tek kadın Mübeccel İzmirli'dir. Mübeccel İzmirli, aslında güzel ve "kaybeden" tipinde bir kadının öyküsüdür. Bu şiir, yukarıda sözünü ettiğim kadın edimi üzerine eril yakıştırmaları yansıtmada önemli bir örnek olarak alınabilir. Sadece küçük dargınlıklarla beslenen, anlaşıldığı kadarıyla kendini sürekli kısıtlamış, Anadolulu şairlerle yazışan, "oraya" sakladığı Kohinor elmasını "yüz yetmiş beş liraya" satmak zorunda kalmış, arkadaşları rakı içerken ecel şerbetini yudumlamış bir kadındır Mübeccel İzmirli. Monroe'yla İzmirli, ölümün iki zıt kutbudur: Ölümü yakıştırmasını bilen, öldüğünü gizleyen. Kadın ölümüyle ilgili bu iki modelde de kadını, kaybetse bile, yücelten bir tavır sezilir. İzmirli'nin, öldüğünü özverisinden olduğu kadar gururundan da gizlediği sezdirilir. Özellikle yüceltmeyle yerin dibine batırma arasında gidiş gelişin de önemli bir yansımasıdır. Bu bir çelişkiden çok ikililiktir.
Sayfa 185 - EverestKitabı okudu
Süreya Şiirinde Kadın Algısı
* Çoklu ilişkiler, yasak ilişkiler, yasadışı ilişkiler bu şiirin normalleridir bile denilebilir. Şair öznenin aşkın böylesine inandığı anlaşılır. Genç kızlığa gelişin karikatürize edildiğine bile rastlanır. Ve işteşliğe dönersek, sevgililerle ne yapılır? Her şeyden önce ve her şeyden sonra sevişilir. Şöyle bir döngüyü tanımlamak, sanırım Süreya şiiri öznelinde acımasızlık olmaz: Bir kadın güzelliğiyle, cazibesiyle sevilir, onunla sevişilir, şair ona olup biteni anlatır (kadın dinler), sonra ortak bir şeyler yapılır, dünyayla alay edilir, kadınla alay edilir, şair kendiyle alay eder, sevişilir. Akılda kalan bu kadının belli nitelikleri de olsa, önce elleri, gözleri, göğüsleri vb.dir. Kadın gider, şair onurunu ayaklar altına almayı da göze alarak kadını geri ister. Yalnızlığında kalır. Çağırdığı nedir? Kadın karakterle bir daha sevişmektir. Metaforlar hiçbir zaman kadının özgün nitelikleri üzerinden geliştirilmez. Şair yalnızlığını dolduran kişiyi arıyordur. Ama aradığı, özlediği kadın, kendinin de itiraf ettiği gibi bir yabancıdır. Bu bir tepeden bakış değil midir? Aslında buna çok yakın duran Süreya'da bu tutum bir aşağılama gibi durmaz, bu tuhaf ur da. Şair öznenin kendiyle de sürekli alay eder halinin yanısıra bu "yabancı"nın yer yer erişilmez bir mabude gibi betimlenmesi, yer yer de sonsuz bir arzuyla istenmesi aşağılanma ihtimalini ortadan kaldırır. * Gülce Başer
Sayfa 180 - EverestKitabı okudu
Can-Ece!
Çanakkaleli Melahat'la özdeşleşir Ece Ayhan. Kamerayı Melahat'ın omzuna koyar, oradan bakar nesne dünyasına... İnsanın çirkin yanlarını görür ve sanki bunu dışavurarak, toplumun yargıladığı, görmezden geldiği şeylerin cephesinden anlatarak, bir anlamda kendi vicdanına karşı dürüstlüğünü ve insanın iyiliğine olan ihtiyacını da teşhir eder. .. Onun için açılıp yüzünden okunması gereken, özgül bir tarih kitabıdır Melahat, hakiki ve doğrudur. Çünkü Ece Ayhan'a göre, "En güzel şiirler kötülükten çıkar." Hatta denilebilir ki, Ece Ayhan şiiri ekonomik eşitsizliği ve cinsel şiddeti aynı kapta kaynatır; kara suyunu vicdandan süzüp önümüze koyar: "Beyoğlu'ndaki fuhuşla, pezevenklerle ve orospularla iç içe yaşıyorsun. Zaten sen de onlardan birisin. Toprak zeminli bitirimhane­lerle senli-benlisin. Şiir de öyle değil midir? Gerçeklikte şiir fuhuşla iç içe gider. Böyle yaşayabilir ancak. Benim senli-benli deyişim budur."
Sayfa 172 - EverestKitabı okudu
Reklam
Sivil ve Taşaklı: Çanakkaleli Melahat!
Ramazanda oruç tutar, sahurda çalışmaz: Ekmek parası orucu bozmaz ! Hesap: 50 lira... Sivil girişimcidir; cumartesi günleri sermaye kızları gezici otobüslerle tornacı çıraklarının, bekar soğuk demircilerin ayaklarına gider! Bu girişimcilik ruhu,tarihte ilk kez gerçekleşmiştir! Karakolluk bir hadise yaşandığında, gazetelerde siyah beyaz fotoğrafları çıkar... Sümüklerini ceketinin yenlerine silen, üç numara traşlı küçük çocuklar peşindedir! Şiir de peşindedir Melahat'ın ve peşini hiç bırakmaz... Polislik her olayda, örneğin çıplak bir adam cesedi sokağa atılsa ya da sıkıyönetimlik bir hadise olsa, davada mutlaka kadın parmağı aranır. Ne hikmetse fuhuşa ve Melahat'a dokunulmaz! Melahat dokunulmazdır! !! Ne vakit bir soruşturma geçirse, komiserin odasında ağırlanır...
Sayfa 168 - EverestKitabı okudu
Çanakkaleli Melahat
* Ece Ayhan'ın çocukluğunda, o yörede doğmuş büyümüş en renkli simalardan birisidir Çanakkaleli Melahat! Yerel gazetelerin, polis bültenlerinin, zührevi muayenelerin, saçı üç numara traşlı, sümüklü ve kısa donlu oğlanların hayallerinin kadınıdır. Belki Çanakkaleli ve yakın köylü olduğundan, belki İstanbul'da yaşadığı semtte fuhuşla iç içe bir çocukluk geçirdiğinden, Ece Ayhan ondan bunca etkilenmiş olmasa, cumhuriyetin sivil tarihini anlatmak için neredeyse masalsı bir retorik oluşturmasa, Melahat'ın şiirle ne işi olabilir? Böyle bir yazının konusu niye ve nasıl bir Melahat'tır? * Hilal Karahan
Sayfa 165 - EverestKitabı okudu
Edip Cansever Şiirinde, "Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar"
* Pera'nın yıpranmış arka sokakları.... Yüksek tavanlı kahverengi odalar... Karanfilli, uzun sigaralar... Ter, kan ve sidik kokusu...Çıplak bedenler...Teslim olunan cinsellik...Büyük ve uzun masalar...Levanten ömürleri...Vita kutularında kurumuş sardunya bitkileri...Likör, cin ve rakının kaçınılmaz sadakati... Ütülü, beyaz gömlekli, soluk bakışlı adamlar... Hepsi ama hepsi benim Edip'imin kalbinde tütsülenir. Kadınlar onda bir figür değildir. Hiçbir zaman yan rollere yakışmazlar. Hayatın tumturaklılığı içinde belirgin, bir o kadar dabelirleyicidirler. Umarsız ve yalnız görünüşlerinin ardında olanca yırtıcılıkları içinde avlarını beklerler. Belki de sınır durumdadırlar. Kendi eşiklerinden bir adım öteye geçemezler. Geçebildikleri bir yer varsa, o da şüphesiz ölümdür. Trajedilerini yaşarken gözyaşlarını içlerine akıtırlar. Dışarıdan bakıldığında durumlarından bir komedi bile çıkar. Ama bunun farkında değillerdir. Çoğu kuşatandır. Alaycıdır. Beklenti sahibidir. Art niyetlidir. Yine de kendi fesatlıklarında kaybolmazlar. *Eren Aysan
Sayfa 160 - EverestKitabı okudu
Eloğlu, Ayşemayşe ve diğerleri...
Oh, her çimdik morartısına indiğimde Bir dişi çukur -çıkmak belki de- Basamaklar noksandı hep Tabanlarımla merdiven iç içe Yepyeni bir göz takınıyorum tez Senin senden ônceni görmeyesiye Adın ayşe miydi, ayşemayşe miydi ne Eloğlu şiirinde, aşk önemli bir tema olarak karşımıza çıkarken, erotizm çok incelikli olarak şiirlerine yansır. Yukarıya aldığım bölümde, çukur-yükseklik, çıkmak-inmek zıtlıklarından yararlanarak anlatılan sevişme durumunda, şiirin öznesinin erkek oluşunu vurgulamaktan, böbürlenmekten çok, iki insanın birbiri içinde kayboluşu (Tabanlanmla merdiven iç içe / senin senden önceni görmeyesiye) verilir. "Senden önceni" söyleminde ise, sevişilen kadının kimliğinin önemli olmadığı, geçmişinin sorgulanmadığı söylenir. Birlikte oluşlarının tüm yargıları yok eden bir eylem olduğunu (kendisi taban, kadın merdiven basamağı), bu sırada yepyeni bir varoluşa (Yepyeni bir göz takmıyordum tez) geçtiğini duyumsatır.Estetikten uzaklaşmadan, yalın ve akıcı bir söylemle, iki canlının sevişmesini kaygısız ve kibirsiz vermesi, verebilmesi Eloğlu şiirinin güzelliğidir.
Sayfa 155 - EverestKitabı okudu
52 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.