20. yüz yıl Türk tarihi de kahramanlar resmi geçididir. Emrindeki derme çatma birliklerle gözünü kırpmadan İngiliz ordusuna saldıran, üstün tekniklerle donatılmış düşmana karşı başarılı alamayınca kendini - hem de sedyede - öldüren Süleyman Askeri Bey; Irak cephesinde savaşırken tifüsten ölen İttihat Terakki'nin ünlü hatibi Ömer Naci; 30.000 İngiliz'i esir alan Kutü'l - Amare kahramanı Halil Paşa; Lawrence'in " Uçan Şeyh " dediği, düşmana Ortadoğu'yu dar eden Eşref Sencer Kuşçubaşı; Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurucusu, ideal adamı, " Hürriyet Kahramanı" Enver Paşa; Makedonya' da Sırp ve Bulgar komitacılarının korkulu rüyası, milli mücadelede Mustafa Kemal'in en büyük destekçisi ve İstanbul Hükümeti'nce kahpece şehit edilen, Nutuk'a konu olan Yahya Kaptan; Karadeniz'i Pontus krallığına çevirmek, helenizmi canlandırmak hayaliyle yanan Rum çetecilerin kökünü kazıyan Topal Osman... Ve Yakup Cemil...
Mahkumu ayağa kaldırdılar.
- Bunda sünnetçiliği ben yapacağım. Eksik artık olursa hakkın helal et, bu işi ilk defa yapıyorum, acemiliğime ver.
Birden herifin uzvunu sol eli ile kavradı, söğüt yaprağı bıçak işini gördü.
İnsan sesine benzemeyen bir çığlık koptu. Kan, patlamış bir borudan fışkıran su gibi fışkırıyordu. Yakup Cemil, kıp kırmızı kesilen elinden bu et parçalarını fırlattı.
- Çekin şu teresi bir hendeğe... Geberecekse orada gebersin.
Kanlara bulanan adamın yanındakiler sordular.
- Yarasını bağlayalım mı? Çok kan akıyor.
- İstemez! Köpek gibi yalaya yalaya iyi etsin.
Mahkum, pek tabii olarak kan kaybından öldü ve ölüsü ile kimse ilgilenmedi.