Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Felsefenin Kuantum Mekaniksel Temelleri

Cihan Saçlıoğlu

Felsefenin Kuantum Mekaniksel Temelleri Gönderileri

Felsefenin Kuantum Mekaniksel Temelleri kitaplarını, Felsefenin Kuantum Mekaniksel Temelleri sözleri ve alıntılarını, Felsefenin Kuantum Mekaniksel Temelleri yazarlarını, Felsefenin Kuantum Mekaniksel Temelleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Eğer bir felsefi seçim olarak bu felsefi kategorileri yahut önemli felsefi kategorileri algıya ve algı vasıtasıyla dış dünyaya bağlayacaksam, orada klasik fiziğin dış dünya tasviri iflas ediyor. Bu kadar kanıksadığımız birtakım özelliklerin temelini algıya bağlayacaksam kuantum mekaniği gerekiyor; bunlar klasik fizikle tutarlı değil." -Prof. Dr. Ali Alpar
Peki, temelde h=0 olsaydı ve doğa hakikaten bu yasalara göre işleseydi, o zaman dünya nasıl olurdu? Bir kere özdeş parçacıklar, birbirinin aynısı atomlar olmazdı, kimya olmazdı, her şey tamamıyla amorf olurdu, hiçbir şeyin birbirine benzemesine imkân olmazdı. Nükleer, atomik enerjiler sürekli değerler alırdı, Pauli Dışlama İlkesi ve Heisenberg Belirsizlik ilkeleri olmadığı için atomlar, moleküller (zaten yok ama) çökerdi, kararlı olamazdı, hiçbir şey başka bir şeye benzemezdi. Olabilecek sanki mümkün olan tek şey şu gibi görünüyor: her şey gravitasyon altında çökerdi ve kütleleri, yükleri, her şeyi birbirlerinden farklı olan kara delikler kalırdı ortada; yani gerçek klasik dünya bu. Etrafınıza bakarsanız, bizim yaşadığımız dünya tamamıyla bundan farklı; yani bizim yaşadığımız dünyada relativistik kuantum alan teorisi geçerli ve görünüyor ki, bu muhayyel 'hakikaten' klasik dünyayla hiçbir benzerliği yok.
Reklam
...düşüncelerimizin mekanizmaları da aynı, birbirimizi anlamamızın sebebi de aynı. Beyinlerimizin yapısı da insan DNA'sının kararlılığından geliyor, onun arkasında da tekrar relativistik kuantum alan teorisi var. Yani sırf böyle sadece gövdesiz düşünebilen bir soyut zekânın değil, bizim kendi düşünce mekanizmalarımızın altında da bu var.
Dikkatsizce bazen diyoruz ki, gördüğümüz, kanıksadığımız dünya klasik fizikle betimleniyor. Halbuki aslında bu dünyanın hem kendisi, hem de onun hakkında geliştirdiğimiz en temel birtakım fikirler, ki aralarında aynılık, benzerlik, doluluk, boşluk, tam sayılar gibi kavramları sayabiliriz, ancak kuantum fiziği ile açıklanabiliyor. Dahası, ilkokulda öğrendiğimiz özel isimler ve cins isimler ayrımını hatırlayalım. Cins isim kediyi küçük harfle yazarız, Atatürk'ü büyük harfle yazarız. Cins isimler nereden çıkıyor. Benzer kediler olmasaydı kedi cins ismi olmazdı. Sonra fiiller: birisi bir şey yiyor, birisi ölüyor. Şimdi bu fiil nereden kaynaklanıyor? Fiiller belli ki benzer ajanlar tarafından tekrarlanan benzer eylemler. Ajanların benzerliği, yapabileceği şeylerin benzerliği, yani düşünce tarzımızın, lisanımızın temelini oluşturan unsurlar, gene sonunda relativistik kuantum alan teorisinden geliyor.
...nötron ise çekirdekten çıkartıldığı zaman 10 dakika içerisinde beta bozunmasıyla geriye bir proton, bir elektron, bir de elektron antinötrinosunbırakarak yok oluyor. O zaman nötron neden çekirdekteyken kararlı? Kararlı, çünkü çekirdekte proton seviyeleri var, bir de nötron seviyeleri var yanında paralel olarak. Nötron bozunmaya kalksa fazla bir enerjiyle yapamıyor bunu. Ortaya da bir proton çıkacak, ama o çıkacak protonun gelebileceği yerler zaten proton dolu, yani Pauli Dışlama ilkesi sebebiyle bozunamıyor. Defalarca söylediğim bir bayat benzetmeyi tekrarlayayım: mesela şehirde bütün mezarlıklar dolu, o yüzden insanlar ölemiyor gibi bir şey.
Esir(fikri) relativiteden dolayı atıldı denilirken modern parçacık fiziğinde bir anlamda tekrar canlanıyor. Higgs Alanı diye bir şey gerekli ve bu modern relativiteye uygun bir esir. Eğer bu Higgs Alanına karşılık gelen parçacıklar deneysel olarak bulunursa, bulan kesinlikle bir Nobel alacak...
Reklam
"Basit bir doğru şeyin tersi basit bir yanlış fikirdir, fakat derin bir doğrunun tersi de derin bir doğru olabilir." -Niels Bohr
Bir elektron giderken ters yönden bir pozitronla çarpışıyor ve bir foton ortaya çıkıyor; ama diyelim ki, bu pozitron bir başka fotondan üretilmiş bir elektron pozitron çiftinden geliyor. Aynı çiftin elektronu sonra gidiyor ve tekrar başka bir yerden gelen pozitronla çarpışıyor, ondan sonra yine bir foton çıkıyor vesaire vesaire. Şimdi bu sürece şöyle de bakabiliriz: zamanda ileri yönde, yani geçmişten geleceğe doğru giden bir pozitron, taşıdığı elektrik yük, momentum, spin bakımlarından gelecekten geçmişe doğru giden bir elektron gibi düşünülebilir. O zaman, yukarda anlattığımız süreçte normal pozitronlar yerine zamanda geri giden elektronlar koyabiliriz. Bu bize zamanda aşağı-yukarı zikzaklar yapan bir tek elektron çizgisi veriyor. Bütün bu olaylar sırasında, biz mesela, etrafımıza t=0'da bakıyoruz ve bu anda bir sürü elektron ve pozitron görüyoruz; aslında bunlar, zamanda ileri-geri giden bir tek elektronun o andaki görüntüleri.
...bizim boşluk dediğimiz şey aslında tamamıyla dolu bir ortam, o tamamıyla dolu ortamdaki bir boşluk veya delik ise pozitif yüklü, pozitif kütleli bir parçacık gibi karşımıza çıkıyor. Bu sürecin tersi de mümkün. Yukarıdaki bir elektron aşağıdaki bir deliğe düştüğü zaman fazla enerjisini bir fotonla dışarı verecek. Bu durumda elektron ve pozitron yok oluyor ve yerlerine bir foton çıkıyor.
...aslında boşluk-doluluk gerçekten temelde Pauli İlkesinden kaynaklanıyor ve bizim kullandığımız boşluk-doluluk kavramları o atomik, elektronik seviyelerde olan işlerin gündelik lisanımızda su üstüne çıkması, şuurumuza yansıması. Yani bir benzetme falan değil, gerçekten oradan geliyor. Bozon olsaydı mesela bunlar, istediğiniz kadar aynı seviyeye koyardınız, hiç de bir şeyin dolması gibi bir olay olmazdı. Adam suya çarpıyor, adamın içi de boş, suyun da içi boş, birbirlerinden hayalet gibi geçerlerdi.
39 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.