Hani bazı "şey,"ler vardır kokladığınız da, işittiğiniz de ya da gördüğünüzde, tanımlamasını kendinizin dahi yapamadığı içinizin, hafızanızın en derinlerinde size bir şeyler hatırlatmaya çalışır, siz çıkaramazsınız onu. Şeffaf kalın bir cam şişenin dibinde güneşten kırılıp oluşan mavi renk, Bir zamanlar vardı Revedor Kolonyası, onun kokusu, bir de Fosforlu Cevriye şarkısı benim için bu tarz tanımsamayadığım bir şeyler yaratır ruhumda...
Belki Çocukluk çağında Neriman Köksal- Orhan Günşiray ikilisinin başrolünü oynadığı filmin müziği yer etmişti kulağımda. Etkisi olabilir mi? Bilmiyorum Ama dinleyince hala duygusallaşırım.
Suat Derviş'in okuduğum ilk kitabı.. Beğenerek okudum. Hazin bir aşkın hikayesi altında 1940 yılların İstanbul'un bir başka yüzünü Cevriye'nin yaşamı ile anlatılıyor. İnsanlar kaderlerini kendileri ta doğuştan itibaren belirleyemiyorlar. Kaderleri doğuştan mağlubiyetle başlamış sonucunu da değiştiremeyen insanlardan bahsediyorum ki. bunlar, toplumun kendi yarattığı, ama kendinin nefret ettiği bir yaşam şartları içindeki insanların bilinmez ama "kötü" yaftası ile çerçevelen insanlar... Fosforlu da bu kitapta işte bunlardan birini simgeliyor. İnsan kendi ve yaşamı ne kadar kötü olsa da yüreğinde yine insanı taşır. o insan da normaller gibi, aşk a susayabilir, aşık olabilir...Hem de ölümüne diyor kitap. Her sayfada argonun, sokakların, o, dünyanın dilini ve yepyeni simalar karşınıza çıkıyor. Yiğit lakabıyla anılırmış misalince. Sümbül Dudunun Ermeni ağzıyla diksiyonu diyalektiği harika.. ben beğendim okuyun derim...