Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

2. Cilt

Galata Bankerleri

Haydar Kazgan

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
O. Tüysüzyan’ın yabancı sermaye taraftan görünmesi, aslında Osmanlı merkantilizmini güçlendirecek bir alternatifler arama sonucu ortaya çıkmıştır. İleride göreceğimiz gibi, Osmanlı merkantilistleri başta Rusya olmak üzere bazı Balkan memleketlerinin sanayileşmesi ile çok kârlı olan transit ticaretin elden gideceğini iddia ediyorlardı. Bu sebeple bu ülkelere ve piyasalara yakınlık sebebiyle yabancı sermaye ile de olsa kurulacak olan Osmanlı sanayi işletmelerinin bu ülkeler piyasalanna hâkim olabileceğini ve oralardaki sanayileşmeyi durduracağı inancı içinde idiler.
Sayfa 145Kitabı okudu
Bu kısa devrede İmparatorluğun İstanbul ve diğer büyük kentlerde yapılan ithalatta piyanolar, her türlü diğer müzik aletleri, eğitim araçlan, kitaplar, dergiler mobilya ve benzer kültüre bağlı mallar önemli bir yekûn tutmuştur. İşte bu kısa devrede (1838-45) ihracat da artmış olduğu halde, ithalatın çok daha hızlı artması sonucu bir taraftan gedik ve lonca sistemine bağlı Osmanlı sanayii tamamen yıkılırken, diğer taraftan memleketteki bütün kıymetli maden stoku erimiş gitmişti. Bu arada neler olmuştur? Misyonerlerin açtıklan okullara Müslümanlann alınması yasağının konması sonucu sanayi devriminin oluşturduğu bu yeni eğitim fırsatından sadece Osmanlı azınlıklan istifade etmişlerdi. Bu okulların ve öğretmenlerinin önemini ortaya koymak için şunu hatırlatalım ki, III. Selim devrinde bu okullann İslam Türklerine de açılması tarihi olan 1870’lere kadar geçen zaman içinde Türk-İslam olarak ne kadar büyük devlet adamı ve sivrilmiş kişi varsa ya kaçak ve gizli olarak bu okullarda okumuş ya da hocalarından özel dersler almışlardır.
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
İşte bu şekilde Avrupa demiryolu araç ve gereçleri imalat piyasasında zaman zaman ortaya çıkan bu stoklar, demiryolu yapımcısı ve işletmecisi şirketlerin aynı demiryolları için malzeme ve araç üreten işletmelerle kader birliğine zorluyordu. Bu kader birliğini başarıya ulaştıran yol da Avrupa’da elde kalan stoklan kolayca eritecek Osmanlı devleti hudutları dâhilinde demiryolu inşası ve işletmesi imtiyazını elde etmekten geçiyordu. Bunun sonucu olarak 19. asrın ikinci yansındaki Avrupa’da demiryolu teknolojisinin hızla gelişmesini sağlayan en önemli unsurun demode ve hurda araç ve gereçlerin Osmanlı demiryollannın yapımında kullanılması ile yeni teknolojilerin seri üretime sokulmasına en ekonomik karar haline gelmesidir, denilebilir.
Sayfa 114Kitabı okudu
Fakat Yunan bağımsızlık savaşı çıkanca bu okullar kapanmış ve Zarifi Ailesi de birçok Rum ailesi gibi Odessa’ya göç etmek zorunda kalmıştı. İşte Jorj Zarifi bu kentte eğitime 1829 yılına kadar devam etmiş ve bu yıl Yunanistan’da bağımsız bir devlet kurulunca, bu yeni devletin hükümet merkezi olan Nopli’ye gitmiş ve devrin Yunan hükümeti Başkanı Kapodisteria’nin özel sekreterliği gibi önemli bir göreve getirilmişti. İşte bu noktada birçok İstanbullu Rum gencinin başından geçen hayal kınklığı onu da gelip bulmuştu. Gerçekte Zarifi genç bir Rum aydını olarak Yunanistan’ın bağımsızlığı ve yükselmesi için bütün gücünü ve hatta hayatını vermeye razı olduğu ve bu duygu ve fikirlerle Yunanistan’a gittiği halde oradaki olaylan yakından gördüğü ve insanlan ve yöneticileri yakından tanıdığı zaman, yani kısa bir zaman sonra sükutu hayale uğramıştır
Gerçekte, bu merkantilizm bazı hallerde yörenin bazı mallannın üretim ve pazarlama özellikleri dolayısı ile bazı sanayileşme örnekleri verecekse de umulan gelişmeyi göstermeyecektir. Nitekim İzmir ve Mersin gibi liman kentlerinde kuru üzüm, incir, tütün, şarap, likör ve konyak, gibi tarım ürünleri ve mamüllerinde; İstanbul, Trabzon, Batum gibi kıyı kentlerinde eski loncalardan kalma bazı malların üretiminde buhar makinası ve çok sayıda işçi kullanma suretiyle sanayileşme örnekleri verilmiştir. Ama bunlann hiçbiri “ikame sanayi” fonksiyonunu görmemiştir. Bunun sebebi, sanayi devrimi ülkeleri ile yapılan ticaret anlaşmalarında her türlü himayeciliğin yasak edilmiş olması yanında Osmanlı merkantilizminin kendisidir denebilir. Zira “ikame sanayii’ni kuracak ve finanse edecek güçte olanlar Batı mallannın ithalatından en çok faydalanan kimselerdi. Bu ithalatçı tüccarlar için işlerine yatınlan sermayenin geliri hiçbir risk taşımadığı halde %20’yi aşıyordu. Oysa ithal ettiği malı içeride yapmaya kalksa, büyük riskler karşılığı yatırdığı sermayeye aynı oranda bir gelir sağlaması mümkün olmadığı gibi, uzun bir geri ödeme devresine de razı olmak zorunda idi. Nihayet ticarî sermaye, istenildiği anda değilse bile kısa bir müddet sonra, istenilen garantiye kavuşturulabilirdi.
Sayfa 139Kitabı okudu
Evet, nasıl olmuştu da daha III. Selim devrinde İstanbul’daki Rumların küçük bir voyvoda azınlığı dışında, 200.000 ’i aşan nüfusu içinde okuryazar olanlar parmakla gösterilebileceği halde, aradan yanm asır geçtikten sonra, değil İstanbul’da, Anadolu’da bile ilkokulu olmayan hiçbir Rum köyü, mahallesi kalmadığı gibi, bu okulların eğitim seviyesi konfor ve araçları, öğretim kadroları Batı Avrupa seviyesine çıkmıştı? Aslında bu durumda olan sadece Rumlar değildir. Diğer Osmanlı azınlıklan olan Ermeniler ve Museviler de eğitim yönünden İslâm Türklere oranla hissedilir bir üstünlük tesis etmişlerdi. Bu sebeple eğitim yönünden 19. asrın son çeyreğinde hissedilir bir duruma giren farkı açıklamak gerekmektedir. Şimdiye kadar bizim tarihçilerimiz “yanlış eğitim politikası”, “Medreselerin soysuzlaşması, fakirleşmesi” gibi aslında esasa inmek cesaretini göstermeden çözüm yolu aramışlardır. Hiçbiri, eğitimde beliren bu farkın sadece ekonomik farklılaşmanın bir sonucu olduğunu görememiştir. Görenler de Marksist yorum sayılır diye bu koşul ile uğraşmaktan çekinmişlerdir.
Sayfa 189Kitabı okudu
Reklam
Aynı günlerde bir diğer gazete (İstanbul, 25 Mayıs 1888) Heybeliada’daki Rum Ticaret Okulunun 1831’den beri faaliyette bulunduğunu ve o günlerde İstanbul Üniversitesini oluşturan okullardan biri olduğunu ve bu okulda ticaret ve iktisat derslerinden başka Grekçe, Arapça, Almanca, İngilizce, İspanyolca, Fransızca, İtalyanca, Romence ve Rusça da öğretildiğini yazıyordu. Bir genç bu okulu bitirince en aşağı üç dört dili konuşup yazmakta, bunu yanında muhasebe, matematik, bankacılık ve sigortacılık da öğrenmekte idi. Programlarda ekonomi ve ticaret hukuku dersleri de yer almakta idi. İşte bu okuldan çıkan Rum gençlerini (rivayete göre bu okula girmek için, Rum olmak için, nüfus dairelerinde nice rüşvetler veren Türkler varmış) parlak bir istikbal bekliyordu. Bu okul tamamen İstanbullu tüccar ve bankerler tarafından finanse edilmekte idi. O günlerde 17 profesörün görev yaptığı bu okulda 265 öğrenci bulunuyordu. Kuruluş yılı olan 1831 yılından beri bu okuldan (1888’e kadar) 4600 genç, mezun olmuştu. Aynca Beyoğlu’ndaki Rum Erkek Lisesinde 800 öğrenci bulunuyordu ve bu lisenin de bir ticaret kısmı açılmak üzere idi.
Sayfa 167Kitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.