Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gazneliler Devleti Tarihi

Erdoğan Merçil

Gazneliler Devleti Tarihi Gönderileri

Gazneliler Devleti Tarihi kitaplarını, Gazneliler Devleti Tarihi sözleri ve alıntılarını, Gazneliler Devleti Tarihi yazarlarını, Gazneliler Devleti Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sultan Mahmud hayatının büyük bir kısmını savaş meydanlarında geçirmiş, özellikle Hindistan'a yaptığı seferler onu çok yormuş ve hastalanmasına sebeb olmuştu. O doktorların bütün tavsiyelerine rağmen bir türlü istirahat etmiyor, bir hükümdarın yapması gerekli bütün vazifeleri yerine getiriyordu. Onun hastalığı hakkında çeşitli rivayetler vardır. Tarihçiler genellikle Sultan Mahmûd'un verem hastalığından öldüğünü kabul ederler
Sultan Mahmûd Sünni mezhebe bağlı idi. Ayrıca o hadis bilir, huzûrunda Şâfif ve Hanefî hukukçuları arasında tertip ettirdiği münazaraları dikkatle dinler ve onlara sualler sorardı. Sultan Hindistan'daki putperestlere olduğu kadar İslâm ülkelerinde dini yönden kargaşalık çıkaran grublara karşı da mücadele etmiştir. Sultan Mahmûd Bâtıniliğe göz açtırmamasına rağmen, ülkesi içindeki Kerrâmîler'e gösterdiği yakınlık ile de dikkati çekmektedir.
Reklam
Sebüktegin bu derece kuvvetli ve fiilen bağımsız olmasına rağmen Sâmâniler'e tâbi idi. O ülkesini genişletirken Sâmâni Devleti çoktan çökmeye ve dağılmaya yüz tutmuş bulunuyordu. Bu devletin uzak kısımlarındaki vâliler sık sık ayaklanmakta, Türk kumandanlar üstünlüğü ele geçirmeye çalışmakta ve merkez onlara söz geçirememekte idi. İşte bu durumdaki Sâmâni Devleti'nin son dayanağı Gazneliler Devleti idi.
24 Mayıs 1040'da Gazne ordusu Dandanakan Kalesi'ne doğru ilerlerken Selçuklu kuvvetleri hücuma geçti. Gazneli ordusu bu hücuma rağmen öğleye doğru Dandanakan Kalesi'ne ulaşabildi. Sultan Mes'ud kalenin yanında konaklama teklifini kabul etmeyerek ordusunun su sıkıntısını önlemek için beş fersah ilerdeki havuza gidilmesini
Sayfa 76 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Sultan Mahmud hayatının büyük bir kısmını savaş meydanlarında geçirmiş, özellikle Hindistan'a yaptığı seferler onu çok yormuş ve hastalanmasına sebeb olmuştu. O doktorların bütün tavsiyelerine rağmen bir türlü istirahat etmiyor, bir hükümdarın yapması gerekli bütün vazifeleri yerine getiriyordu. Onun hastalığı hakkında çeşitli rivayetler vardır. Tarihçiler genellikle Sultan Mahmûd'un verem hastalığından öldüğünü kabul ederler. Sultan Mahmûd dinlenip tedavi olacağı yerde, hareketli hayatına devam etmiş ve bu sebeble sıhhati gün geçtikçe kötüye gitmiştir. Mahmûd 1029/1030 kışını Belh'de geçirdi, fakat bu şehrin havası ona hiç iyi gelmedi. O bu nedenle Gazne'ye döndü ise de (tahminen 22 Nisan 1030), iklim değişikliği de iyi bir netice vermedi. Sultan Mahmûd 30 Nisan 1030 tarihinde ellidokuz yaşında iken öldü. O Türk İslâm dünyasının müstesna devlet adamlarından biri idi. Mahmûd öldüğü zaman Gazneli Devleti; batıda Azerbaycan hududlarından doğuda Hindistan'ın Yukarı Ganj vâdisine, Orta - Asya'da Harezm'den Hind Okyanus'u sahillerine kadar uzanan çok geniş bir sahayı kapsıyordu. O Hindistan'a yaptığı gazalar sebebiyle "gazi" lakabıyla ve "putperest Hindular'ın çekici" olarak şöhret kazanmıştı. Sultan Mahmûd; Allâh'dan korkan, zeki, uzak görüşlü, ihtiyatlı ve âdil bir hükümdardı. Nitekim bu özellikleriyle ilgili birçok hikayeler tarih kitablarına geçmişti. Nizâmü'l-Mülk'ün Siyaset - Nâmesi'ndeki bir hikâyede geçtiği üzere, o oğlunu dahi yargılamaktan çekinmemişti.
Sayfa 49 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Din kardeşiyiz falan dememiş dağıtmış Arapları, Sultan Mahmûd. Çok iyi.
Irak ve Horasan'dan hacca gitmek istemeyenler zaman zaman Arap çapulcuların ve Karmatiler'in yol kesmeleri sebebiyle hac görevini yerine getiremiyorlardı. Nitekim m.1021 tarihinde Horasan ileri gelenlerinden bir grup ve bilginler Sultan Mahmûd'a başvurdular ve ona "Sen Müslümanlar'ın en büyük hükümdarısın cihad hususundaki gayret ve faaliyetin herkesce bilinmektedir. Bildiğiniz gibi hac kesintiye uğradı. Bu olay ile ilgilenmek gerekir... Lütfedip bu meseleyle biraz ilgilenin." dediler. Sultan Mahmûd onların bu isteklerini kabûl etti ve ülkesinin başkadısı Ebû Muhammed en-Nâsıhi'yi Hacc Emiri tayin etti. Sultan, başkadıya sadaka olanların dışında Araplar'a dağıtmak üzere otuzbin dinar verdi. Ayrıca Horasan'dan hacca gitmek isteyenlerin hazırlanmaları için tellâl dolaştırdı. Hacca gitmek isteyenlerden büyük bir kalabalık toplanarak yola çıktılar. Horasanlı hacılar Feyd bölgesine ulaştıkları zaman, Araplar tarafından kuşatıldılar. Hace Emiri Ebû Muhammed onlara beşbin dinar para verdi ise de buna razı olmadılar ve hacıları tutuklamaya karar verdiler. Ancak bu sırada Semerkantlı bir gencin ok atarak reislerini öldürmesi üzerine Araplar dağıldılar. Bu suretle kurtulan Horasan hacıları hacca gidip, sağ salim ülkelerine dönmeye muvaffak oldular.
Sayfa 48 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sultan Mahmûd Sünni mezhebe bağlı idi. Ayrıca o hadis bilir, huzûrunda Şâfif ve Hanefî hukukçuları arasında tertip ettirdiği münazaraları dikkatle dinler ve onlara sualler sorardı. Sultan Hindistan'daki putperestlere olduğu kadar İslâm ülkelerinde dini yönden kargaşalık çıkaran grublara karşı da mücadele etmiştir. Sultan Mahmûd Bâtıniliğe göz açtırmamasına rağmen, ülkesi içindeki Kerrâmîler'e gösterdiği yakınlık ile de dikkati çekmektedir. Kerrâmiye adını, kurucusu Ebû Abdullah Muhammed b. Kerrâm (ölümü 869)'dan alan bir mezhebdir. Bu mezheb bilhassa Horasan'da çok taraftar bulmuş, Sebüktegin tarafından da himaye görmüştür. Sultan Mahmûd da Kerrâmiler'e sempati duymaktaydı ve saltanatının ilk yıllarında öteki karışıklık çıkaran grublara karşı onları bir silah olarak kullanmaktaydı. Bu devirde Nigâbûr'daki Kerrâmiler'in sayısı yirmibin kadar gösterilmekte ve bunlar Horasan'da mühim bir kuvvet oluşturmaktaydılar. Karahanlılar 1006 tarihinde Nigâbûr'u işgal ettikleri zaman, Kerrâmîler'in şehirdeki kuvvetlerinden ve bir olay çıkarmalarından korktuklarından onların reisi Ebû Bekr Muhammed b. Ishak'ı gözaltına almışlardı. Fakat Ebû Bekr Mu- hammed Gazneli orduları yaklaşırken Karahanlılar'ın elinden kurtulmayı bilmiş ve bu sebebten Sultan Mahmûd tarafından daha çok himâye görmüştü
Sayfa 46 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Şu an acilen,Sultan Mahmûd'a ihtiyacımız var.
İndus nehri ile Gazne arasındaki dağlık bölgede yaşayan Afganlar, Sultan Mahmûd'un ülkesinin hudud bölgelerine zaman zaman yağma akınları yapmakta ve Horasan ile Hindistan arasındaki kervanları vurmaktaydılar. Afganlar ayrıca Kanave seferi dönüşü (m. 1019), Sultan'ı birliklerine dağ geçitlerinde hücum etmişlerdi. Bu sebebten Sultan aynı yılın sonlarında onlara karşı bir sefer tertibledi. Bu sefer sonucunda Afganlar cezalandırıldı.Sultan Mahmûd'un daha sonra Kabil'in doğusundaki Nûr ve Kirât vadilerinin putperest Afganları üzerine hücum ettiğini görüyoruz. Nûr ve Kirât Kâfiristan (bugünkü Nûristân)'da Lamğan'ın kuzeyindeki iki nehrin ismidir. Sultan Mahmûd arslana taptıklarını öğrendiği bu bölge halkı arasında İslâm dinini yaymak istiyordu. Nitekim o Mayıs 1020 tarihinde bu bölgeye yürüdü ve sarp dağlardan ordusunu geçirebilmek için yanına zanatkârlar aldı ve yollar yaptırdı. Kirât hakimi Mahmûd'a itaat ve taraftarların. dan büyük kısmıyla İslâm dinini kabul etti. Sultan ona hürmetle muamelede bulunmuş ve vassalı olarak yerinde bırakmıştı.
Sayfa 45 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Sultan Mahmûd devrinin önemli olaylarından birisi de 1011 yılında Horasan şehirlerinde ve özellikle Nişâbûr'da görülen kıtlıkdır. Görülmemiş derecede ağır geçen bir kış mevsiminden sonra mahsul elde edilememiş bu da kıtlığa sebep olmuştu. O devrin tarihçisi Utbi'nin rivayetine göre bu kıtlık sırasında sadece Nişâbûr'da yüzbin kişi ölmüştü. Halk tarlalardaki otları yemiş, yeni gömülmüş cesetler mezarlardan çıkarılmış ve insan eti açıkça sokaklarda satılmıştı. Kandırılarak uzak bölgelere çekilen insanlar öldürülmekte onların yağları dahi eritilmekte idi. Bu sebeble halk şehir merkezinden uzak yerlere ancak silahlı olarak veya grublar hâlinde gidebiliyordu. Köpekler ve kediler bütünüyle yok edilmişlerdi. Gazneli görevliler tarafından bu işte suçlu olanlar şiddetle cezalandırıldılar, fakat bu da bir sonuç vermemişti.Sultan Mahmûd bu günlerde şehirdeki görevlilere ve güvenilir kimselere anbardaki hububatın dağıtılması için emirler verdi. Nitekim anbarlardaki hububat fakirler ve ihtiyacı olanlara dağıtıldı. Ancak bu durum 1012 yılında mahsul alıncaya kadar sürmüştü.
Sayfa 41 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Arslan Yabgu'nun Sultan Mahmûd tarafından tutuklanmasına Selçuklu ailesinin, muhtemelen, bu sırada aralarında bir birlik bulunmaması, başka bir ihtimalle Mahmûd'a kafa tutacak kadar kuvvetli olmamalarından tepki gösteremedikleri anlaşılıyor. Buna karşılık Arslan Yabgu'ya bağlı dörtbin çadırlık bir Oğuz grubunun ilerigelenleri Sultan Mahmûd'a, Selçuklular'dan zulüm görmekte olduklarını ve Mâverâünnehir'de geçim darlığı içinde bulun duklarını bildirerek, Horasan'a geçmelerine müsaade edilmesini rica ettiler. Bir iddiaya göre de, onların Mâverâünnehir'den ayrılmasına Selçuklu ailesi içindeki önderlik mücadelesi sebeb olmuştu. Sultan Mahmûd onlardan özellikle askeri kuvvet olarak faydalanabileceğini düşünerek, Tûe valisi Arslan Câzib'in muhalefetine rağmen, Oğuzlar'ın Ceyhun nehrini geçmelerine müsaade etti. Başlarında Yağmur, Buka, Göktaş ve Kızıl Beyler'in bulunduğu bu Oğuz grubu Serahs, Ebiverd ve Ferâve sahralarında yerleştiler. Arslan Câzib, Mahmûd'a ok atmamaları için onların baş parmaklarının kesilmesini yahut da Ceyhun nehrine atılmaları tavsiyesinde bulunmuştu. Sultan onun bu sözlerine hayret etmiş ve "Sen merhametsiz, katı yürekli bir adam imişsin" cevabını vermişti.
Sayfa 38 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Karahanlı hükümdarı Nasr b. Ali Buhara'yı zabt ettikten sonra Sultan Mahmûd ile birbirlerine dostluk mesajları gönderdiler. Daha sonra iki devlet arasında Ceyhun nehrinin hudud olmasını kabul ettiler. Ayrıca aradaki bu dostluğu kuvvetlendirmek için de Sultan Mahmûd, Nasr'in kızı ile evlendi. Mahmûd bir elçi heyetini kendi temsilcisi olarak Özkend'e yolladı. Bu elçi heyeti gelini oradan alarak Horasan'a getirdiler. Nasr bu elçileri değerli hediyeler ile geriye göndermişti. Onun verdiği hediyeler arasında; değerli madeni eşyalar, misk, atlar ve develer, her iki cinsden esirler, doğanlar, kürkler ve çeşitli Çin eşyaları bulunmaktaydı (1001).
Sayfa 32 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Mahmûd'un Hindistan'daki askeri seferlerinin bir gâyesi, putperestler ile mücadele etmek ve İslâmiyeti yaymak şeklinde olduğu gibi, aynı zamanda sünniliği koruma fikri de bu gâye içinde yer alıyordu. Multân o sıralarda Karmati mezhebinde olan Ebu'l-Futûh Dâvud'un idaresinde idi. Bu şahsın bâtini düşünceleri yaymaya gayret etmesi Mahmûd'un oraya bir sefer yapmasına sebeb oldu. Multân hâkimi Ebu'l-Futûh Dâvud'a karşı yapılan bu seferin sebeblerden birisi de tabii ki, bu emirin Sultan Mahmûd Bhâtiya bölgesinden dönerken Gazneli ordusuna karşı kötü davranışı idi. Sultan Gazne'den Mart-Nisan 1006 tarihinde hareket etti. Sular çok taşkın olduğundan İndus nehrini aşağıdan geçmenin tehlikeli olacağı düşüncesiyle Peşâver'den geçerek Multan'a gitmek istedi. Mahmûd bu maksadla da Pencâb Râcâsı Anandpâl'dan topraklarından geçiş izni istedi. Anandpâl bunu kabul etmediği gibi Sultan'ın nehirden geçmesini önlemek için Peşâver'e doğru ilerledi. Mahmûd bu durum karşısında önce onun üzerine yürümeye mecbur oldu.
Sayfa 18 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Sultan Mahmûd Karahanlılar ile bir anlaşma yapıp kuzey cephesini emniyete aldıktan sonra, tahta çıkarken yaptığı yemine ve söze de sadık kalarak, Hind seferlerine başlamaya karar verdi. O daha önce de babasıyla Hindistan'a gitmiş, bu ülkenin ne kadar zengin olduğunu görmüştü. Bu bakımdan Mahmûd'un Hindistan seferlerinin sebeblerinden birinin bu ülkenin zenginliği olduğu ileri sürülüyor. Aslında en önemli sebeb ise, bu ülkede İslâm dinini yaymaktı. Ayrıca boş ve hareketsiz duran büyük bir orduyu çıkarabileceği isyan ve kargaşadan uzak tutmak için çarelerden biri de gaza (din uğruna savaş) idi. Bu bakımdan kalabalık Gazneliler ordusunu hareket halinde tutmak ve gaza yapmak da Hind seferlerinin nedenlerinden birisidir. Halk ve gönüllüler de ganimet getirdiği için bu seferleri desteklemekteydi.
Sayfa 17 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Sebüktegin'in büyük oğlu;Mahmûd
Mahmûd küçük yaşta babasının yanısıra katıldığı savaşlarda cesaret ve zekâsıyla kendisini göstermişti. O savaş alanında bu özelliklerini Gûr'a karşı yapılan bir cezalandırma seferinde ortaya koydu. Mahmûd daha sonra (986) yılında babasının, Hindûşâhi hânedanından Caypal'ın idaresindeki Hind ülkesine yaptığı sefere katılmış ve Lamğan civarında bu hükümdarla yapılan savaşın kazanılmasında, gösterdiği büyük yararlık ile, önemli rol oynamıştı. Bu sırada o tahminen onbeş yaşında idi. Mahmûd ile babasının arası (990) yılında bazı dedikodular yüzünden açılmış, hattâ onun Gazne kalesinde tutuklanmasına sebeb olmuştu. Ancak bu anlaşmazlık uzun sürmedi, Mahmûd birkaç ay sonra hapisten çıkarıldı. Sâmâni Emîri II. Nûh'un yardım istemesi üzerine Mahmûd babasıyla beraber, Ebû Ali Simcûrî ve Fâik'e karşı savaştı. 994 yılındaki bu savaşta Mahmûd büyük yararlıklar göstermiş ve zafer, babası ile onun tarafında kalmıştı. Bundan çok memnun kalan Emîr II. Nûh, Mahmûd'a ve babasına lakablar ve arazi bağışlamıştı. Bu muvaffakiyet Sebüktegin ve Mahmûd'un nüfuzlarını artırmış ve ileride gerçekleşecek olan bağımsız Gazneliler Devleti'ne doğru ilk adımı teşkil etmiş idi.
Sayfa 14 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Öte taraftan Sebüktegin savaş yapmadan Karahanlılar ile bir anlaşma imzalamaya muvaffak olmuştu. Bu anlaşmaya göre; Sâmâniler Sir- Derya (Seyhun) sahasını Katvan çölüne kadar Karahanlılar'a bırakmaktaydılar. Karahanlı hükümdarı Nasr b. Ali'nin isteği üzerine de Fâik, Semerkand vâlisi oluyordu. Bu olaylar Sebüktegin'in Sâmâni Devleti içinde ne kadar kuvvetli olduğunu açıkça göstermektedir. Adeta Gazneliler Devleti bağımsız, Sâmâniler ise bu devlete tâbidir. Sebüktegin istediğini görevden uzaklaştırmakta veya tayin ettirebilmekte, Sâmânîler adına anlaşmalar yapabilmektedir.
Sayfa 11 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.