Eğri oturalım doğru konuşalım, iki elim yanıma gelecek , doğruyu söylemeyi borç bilirim : Helaya gitmeme bile karıştırılarak da düşünme özgürlüğünüzü karışan olmadı
Markopaşa adında bir gazete çıkacakmış. Bir fikracık yazmamı istediler bu gazeteye. Önce Allah'a sonra basın yasasına sığınıp yazacağım. Bilinmez, ne olur ne olmaz . İçki şişede, kalem cepte durduğu gibi durmaz!
Birgün bir sinir hastalıkları uzmanına bir hasta gelir.
-Doktor, der, hastayım, hayattan zevk alamıyorum.
Açlar aklıma geliyor, yemek yiyemiyorum.
Çıplaklar hatırıma geliyor, onlarla birlikte üşüyorum.
Her cinayette kendimi suçlu buluyorum.
Her katil bıçağının kabzasını sanki benim ellerim tutmuştur.
Her atılan kurşun benim kalbime saplanıyor.
Bütün bu toplumun suçları benim omuzlarıma yüklenmiş.
Artık gülmesini unuttum.
Doktor, hastasını omzundan tutar, pencerenin önüne getirir,
perdeyi aralar, parmağıyla karşı duvardaki afişi gösterir.
Bu afişte, bir sirk palyaçosunun reklamı vardır.
-Azizim, der, şu palyaçoyu görüyor musun?
Tavsiye ederim, her gece bu palyaçonun gösterilerine git.
Bütün kederini, elemini, derdini unutursun.
Gülmeyi, kahkahayı öğrenirsin.
Hayattan yeni baştan zevk almaya başlarsın.
Hasta, başını eğer,
-Doktor, der, işte o palyaço benim!