Bakın, bir düşüncem var benim. Gidip büyük bir toprak üzerinde, örneğin Amerika'da, güneyde, yüz bin dönümlük bir yerde, ataerkil bir ömür sürmek. Orada çiftlik işletmek, köleler almak, bir yandan krallar gibi yaşayıp her istediğimi yaparken, insanların alçıdan yapılmış bir inde sıkıştıkları bu yerlerde tasarlanmayacak bir yaşam sürerken, bir yandan da öküzlerimi, tütünümü, ağaçlarımı satıp birkaç milyoncuk kazanmak istiyorum. ...
Şu sırada elli bin frangım var, bu da bana en fazla kırk zenci sağlar. İki yüz bin frank gerek bana, çünkü ataerkil aile zevkimi karşılamak için iki yüz zenci istiyorum. Biliyor musunuz, zenciler hazır çocuklardır, istediğiniz gibi kullanırsınız, meraklı bir savcı çıkıp hesap da soramaz. Bu kara sermayeyle, on yılda üç dört milyon yaparım. Başarıya ulaştım mı hiç kimse: "Kimsin sen?" demez. Birleşik Devletler yurttaşı Bay Dört-Milyon olurum.
Söylesenize dostum, damat dediğimiz nedir, hiç düşündünüz mü? Damat, sizin ve benim, binlerce bağla bağlı bulunduğumuz bir kimseyi, on yedi yıl boyunca ailenin mutluluğu, Lamartine'in diyeceği gibi, onun ak ruhu, sonra da en büyük acısı olacak sevgili bir yaratığı kendisi için büyüttüğümüz adamdır. Bu adam bu meleği aldıktan sonra, yüreğinden kendisini ailesine bağlayan bütün duyguları diri diri koparmak için, bir baltaya sarılırcasına aşkına sarılacaktır. Dün kızımız bizimdi, onun için her şeydik; ertesi gün düşmanımızdır. Bu tragedyanın her gün oynandığını görmüyor musun?