yüzlerim birikti. hepsini üst üste, iç içe koşsam; zamana ve zamanlara bölmüş, iç ve dış ışığında, iç ve dış gölgelerinde parçalanmış onca "hal"imden tek bir yüze, yüzüme ulaşabilir miyim?
Derin midir gerçekten de deri, Cortazar'ın dediği gibi?
Ellerime bakıyorum önce: Kemikleri, kasları, sinirleri ve damarları örten, kaplayan, henüz kırışmaya, rengi dönüşmeye başlamamış araçlarıma: Onlar mı beni tamamlıyorlar, ben mi onları, kestiremiyorum.
Başlangıçta, ola ki, söz ya da susku, işık ya da karanlık değil, eller vardı - bir elin nesi, iki elin sesi.
Sese, söze oradan varmayı denemeli(yim), Ama ona önce bakmalı, onu önce tutmalıyım. Kalem tutan elimi.
beni
seni
alırken terk eden ok. menzil uzun. hedef alacakaranlık. hayat birazdan başlayabilir orda-kün!
cim karnında noktaya giden su, kendi deltasını arıyor.
gövdeler birinci derece deprem bölgesi.
âdemoğlu gökyüzü gibidir, tür tür bulutlar geçer içinden. büyük yağmurlar geniş çölleri tutar. kimse yokken, sessiz ve derin bir sağanak geçer koyaklarımızdan. hiç ağlamayan insanlar vardır: onların içini sarkıtlar dikitler kaplar.
Gövde, gövdem, zaten üstüste toplanan, içiçe geçen kurallardan oluşmuş değildir yalnızca: Çarpışmadan hemen sonra başlayan bir dizi kaza onu iyiden iyiye ayırır.
Sonuçta gövdem, kurallarının ve arazlarının birlikte okunduğu bir kitaba dönüşür.
bir daha tekrarlanmayan, belleğimizde açık tek izini bulamadığımız, oysa gövdemizin belki sonuna dek unutmadığı, unutamayacağı çarpışma gerçekliğini aslında tanımıyoruz.
başlangıcı, öyleyse, bilemeyeceğiz.
sanacağız onu.