"Şimdi, Âdemoğulları, kılıçlarınızı çekin" dedi Aslan. "Keskin olmayan kısmını kullanın, çünkü karşınıza korkaklar ve çocuklar çıkacak, savaşçılar değil."
için yas tuttu. Kendisi Narnia’yı güzelce yönetti, onun devrinde ülke mutluydu,
ama Suratsız (ayağı üç hafta içinde tamamen iyileşti) güneşli sabahların
ardından her zaman yağmurlu akşamlar geleceğini, iyi günlerin sonsuza kadar
sürmesinin beklenemeyeceğini söylüyordu. Yamaçtaki oyuk açık bırakılmıştı.
Narnialılar sıcak yaz günlerinde, fenerler ve gemilerle oraya girip suya iner,
şarkılar söyleyip, gemileriyle serin ve karanlık yeraltı denizinde yolculuk eder,
sonra geri gelir ve fersahlarca derinlerdeki şehirler hakkında hikâyeler
anlatırlar. Eğer Narnia’ya gitme şansınız olursa o mağaralara göz atmayı
unutmayın.
Soluk yüzlü bir lord karaya çıktı ve Prens ile Yaygaracı’nın
önünde diz çöktü. Birkaç dakika baş başa konuştular, hiç kimse ne dediklerini
duymamıştı. Müzik çalmaya devam ediyor, herkesin kaygılanmaya başladığı
hissedilebiliyordu. Sonra güvertede, bir şey taşıyan dört şövalye görüldü.
İskeleye inmeye başladıklarında taşıdıkları şeyin ne olduğu anlaşılmıştı.
Solgun ve hareketsiz bir halde yatağında yatan yaşlı kraldı bu. Yatağı yere
koydular. Prens eğilip kralı kucakladı. Kral Caspian’ın oğlunu kutsamak üzere
kolunu kaldırdığını görebiliyorlardı. Herkes tezahürata başladı, ama bu
gönülsüz, kırık kalple yapılan bir tezahürattı, çünkü herkes yolunda gitmeyen
bir şeyler olduğunu anlamıştı. Sonra Kral’ın başı aniden yastığına düştü,
müzisyenler sustu, ortalık ölüm sessizliğine büründü. Prens, yatağın yanında
diz çökerek başını Kral’ın başının üzerine koydu ve ağlamaya başladı.