Güneşte Bir Gölge kitaplarını, Güneşte Bir Gölge sözleri ve alıntılarını, Güneşte Bir Gölge yazarlarını, Güneşte Bir Gölge yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sözüm şimdi de yalnızlara...
Bırakın yalnız olalım şimdilik.
Nasıl olsa biri gelecektir.
Harbiden sevecek...
Bizi anlayacak...
Sevgisiyle mutlu edecek...
Kalbimizden öpecek...
Sadece kollarıyla değil, ruhuyla da sarılacak... Kahkahalar attıracak...
Sürprizlerle anı ve ortamı renklendirecek...
Yapacağı inceliklerle ruhumuzu büyütecek...
Kuytularımıza ulaşacak...
Duygularımıza dokunacak...
Yaşama anlam katacak...
Şarkılar söyletecek...
Paylaşımları özel kılacak...
Tutkuyla bakacak...
Aşkı yaşatacak...
Biri.
Gelecek.
Gaipten değil...
Kalpten biri!
Ve şunlar da geliyor aklıma.
Görüyorum.
Duyuyorum.
Düşünüyorum.
Dokunuyorum.
Yürüyorum.
Tadıyorum.
Hissediyorum.
Konuşuyorum.
Koşuyorum.
Coşuyorum.
Nefes alıyorum.
Gözlerinizi kapatıp bunları yapamadığınızı düşünsenize bir an Bunu düşünmesi bile insanı nasıl da...
Evet, şimdi soruyorum, şu an kimler mutlu?
İnsanlar ne için, ne uğruna ölürler?
İdealleri...
Sevdikleri...
Mücadeleleri...
Aşkları...
Ülkeleri...
Savaşlar uğruna...
Aşkları uğruna ölen Leyla-Mecnun, Aslı-Kerem, Ferhat-Şirin, Romeo-Juliet...
İdealleri uğruna ölümüne mücadele eden Atatürk, Nazım Hikmet...
Ülkeleri uğruna ölen Salvadore Allende, Ernesto Che Guevara, Firavun, Sezar...
Ki savaşlar için ölenleri, öldürülenleri düşünmek bile nasıl yaralıyor insanı.
Bir karış toprak ya da güç...
Ne olursa olsun...
Hiçbir sebep haklı çıkarmıyor savaşları.
O savaşlar ki... İnancın, insanlığın düşmanı...
Dünyaya ölüm getiren...
İnsanı hayatından eden...
Adalete karşı gelen...
İnsanlığı yok eden...
Ölüm ki... Kaderle sona ermesi gerekirken... Savaşlar için değil; bir insan eceli dışında, kendisinin olan bir sebep için mutlu olarak ölebilir.
Hayatı ellerimizin arasında tuttuğumuz... Hangi zamanlardır, o ellerimizin arasında tuttuğumuzu sandığımız hayat? Yarın, yarın, yarın...
Hep bir yarın vardır ya.
Hani her sabah uyanacağımızı bildiğimiz...
Yaşam labirentinde çıkmaz yollara girip, yaşanılan günün kaosu boğuşup mücadele etsek de, zorlansak da, söylensek de....
Ki hayatı ellerimizin arasında tuttuğumuzu ve yaşadığımızı sandığımız...
Derken bir gün...
Bir hastalık ya da bir haber gelir.
Ya da bir bomba veya şarapnel...
Öldürür.
Ellerimizin arasındaki hayat toprağa düşer.
O zaman iş işten geçer.
O zaman yanın yanacağınız kadar ve işte o zaman ağlayın ağladığınız kadar...
Ele ne geçecekse... Umutlar, inanç ve hayat bittikten sonra yarayacaksa?
Yaptığımız röportaj sonrasında Ata Demirer'e sormuştum, "Hayatta sınırları zorlamak nereye kadar?" diye.
"Otlar üzerimize yatana kadar!” demişti gülümseten, düşündüren, kendine yakışır tarzıyla.
Herkesin sınırı kendine göre elbette.
Ama unutmayın ki...
Limitsizsiniz!
Limit Sizsiniz!
Hayatta...
Ruhuna dar gelen yaşamını bir beden büyütmek ve kabuğunu kırmak isteyenler, hayatta yaşamak ve yapmak istediklerine ulaşma konusunda limitlerini sonuna kadar açmalı ki...
Başarıda...
Söz konusu başarı olunca limiti arttırmanın üç anahtarı var. Tutku, teknik ve cesaret! Başarının bilgi istediğini, 'bilgi'nin de beşte dördünün 'ilgi' olduğunu, baş+ari: 'baş' olmak için 'arı' gibi çalışmak gerektiğini biliyoruz.
Başarı konusunda kafesten çıkınca değil, kafesi içimizden çıkarınca özgürleştiğimizin bilincinde miyiz peki?
Zira yüz binlerce kişiye ulaşan, Her Şey Seninle Başlar kitabının yazarı Mümin Sekman'ın dediği gibi... "Açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez!"