Güzel Huzursuzluk

Mümtaz Soysal

Quotes

See All
Düşünce özgürlüğü nedir?
Düşünceler için aynı şeyi söyleyebilir misiniz? Kimseyi zorlayıcı bir niteliği var mıdır düşüncenin? Doğrudur, yanlıştır; beğenirsiniz, beğenmezsiniz, benimsersiniz, benimsemezsiniz. Ama, beğenmek zorunda olmadığınız gibi, beğenmeyişinizi, hatta sizi rahatsız edişini bir yasaklama nedeni haline de getiremezsiniz. Çünkü, toplum sözleşmesi niteliğindeki Anayasanın kurallarından biri de «herkesin düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma özgürlüğüne sahip olmasıdır" Anayasa, serbestçe açıklanabilecek olan düşüncelerin tavanı değil, tabanıdır. Anayasa tabanına, daha doğrusu Anayasadaki düşünce özgürlüğü tabanına dayanılarak, onun güvencesi altında, her düşünce serbestçe açıklanabilecek.
Sayfa 72
Genç insanlarımıza eğitim verir görünürken, aslında kendi kalıplarımıza göre düşünmeyi öğretmek, yalnız onlar için değil, bütün toplum için de zararlı bir tutum. Kendi kendini tekrarlamak, kısırlık içinde yüzüp durmanın en kolay yolu bu. Hele, işin başlangıcında, daha birtakım temel kavramları verirken, onlara kendi değer yargılarımızı da yüklersek, belki çok uslu bir kuşak yaratabiliriz. Ya da farkında olmadan, saldırganlığa itebiliriz; kendi değerlerimize göre yetiştirdiğimiz gençler, kurulu düzeni savunmak için en etkili silah olarak görünebilir bize. Ama, düşünmeyi öğrenmeden yetişen genç, günü gelir, öğretilenlerin dışında kalan yeni durumlar karşısında şaşkınlaşır, kendini bilemez ve rüzgarlar önünde savrulur durur. Üniversite kapılarına yığılanlara yer bulmakla,"düşünmeyi öğretmek" sorunu çözülmüş olmuyor. Aslında, lise düzeyinde çözemediğimiz bir sorun, daha yukarı aşamaya, üniversitelere yüksek okullara aktarılmış olacak. Onu çözmedikçe düşünmeyi bilen insan tipini yaratmadıkça, açtığımız okulların büyüklüğü, üniversitelere yerleştirdiğimiz gençlerin sayısı ne olursa olsun eğitim sorununu çözmüş sayılmayacağız.
Sayfa 104
Reklam
Hindistan'da, okul yapılarına harcanacak para bulunmadığını ileri sürenlere geliba Nehru'nun verdiği cevap şu olmuş: «Gölgesinde alfabe okutabileceğiniz ceviz ağaçları da mı yok?»
Sayfa 110
Karanlıktaki kördöğüşlerinden ancak sağlam ideolojilere, tutarlı düşünce sistemlerine sahip olanlar üstün çıkar.
Sayfa 51
Türkiye ise, hâlâ, yirmibir yaşını bitirmeyen insanlarını günün her saatinde ders kitaplarının başında tutabileceğini sanıyor. Onsekiz yaşını aşan insan için, hayatın artık çalışmasıyle, eğlencesiyle, duygusu ile, düşüncesiyle ve siyasal eylemiyle bir bütün olduğunu unutuyoruz. Kendi koyduğumuz sınırlamaların bu bütünlüğü bölümlere bölebileceğini sanıyoruz. Bütünlüğü ders çalışmaktan ibaret sayan baba, nasıl oğlunu boş arsada futbol oynarken, kızını diskotekte dans ederken görünce köpürürse, gençlerin ülke sorunları ile ilgilendiklerini ve belirli bir davranışa geçtiklerini gören «olgun» politikacı da köpürüyor.
Sayfa 142
Her şeyden önce, Sayın İnönü'nün, radyo konuşmasındaki bir noktada yerden göğe kadar haklı olduğu teslim edilmelidir. "Gerçekten, <<her devirde, her felsefe için, zanaat sahipleri Atatürk'te kendi maksatlarına uygun deliller bulmuşlardır. Gerçek Atatürkçüler, kıymetli emanetleri korumak için yapacakları mücadelelerin arasına Atatürkçülüğün sahtesini icat edenlere karşı olan mücadeleyi de katmalıdırlar.>> Nitekim, bugün, işi şeriatçılığa kadar vardıran dergilerin sayfalarında bile Atatürk'ten alınma sözlere ve bunların gerisine sığınılarak yazılmış makalelere rastlamak mümkündür.
Sayfa 16
Reklam
Aslına bakarsanız, Ecevit'in kabahati çeyrek yüzyıl Yunanlılara kardeşlik şiiri yazmış olmak degil. Ecevit'in kabahati düpedüz şiir yazmış olmak. Hem şiir yazmak, hem de sonradan başbakanlık etmek olur mu? Şiir yazana toplumumuzda uygun görülen durumlar belli: Şiir yazan serseri olur, ya ayyaş. Ömrü meyhanelerde geçer. Ya da hapishanelerde. Hayat, bazen, ülkede barındırmaz, dışarılara kaçmağa, oralarda ölmeğe zorlanır. Oysa, Divan şiirinin klasikleri arasına girmiş bir iki mısranım sahibi olan padişahlarımız da vardır. Kanuni Süleyman'ın «Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi mısrasını hastanelerin girişindeki mermerlere kazırız. «Ateş kesilir geçse sebâ gülşenimizden» mısrasını bazen Yavuz Selim'e, çoğu zaman da ikinci Selim'e yakıştırırız. Yine de, padişahlarımızın bu yönü üzerinde durulmasından pek hoşlanmayız. Erkekliklerine, kahramanlıklarına halel gelir diye düşünürüz belki. Savaşçı, akıncı, fethedici olmaları daha çok hoşumuza gider.
Sayfa 155
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.