İlk hicri asırlarda, bazı insanları hadisler karşısında şüpheye sevk eden şey, siyasi, kültürel, dini ve felsefi kargaşa ortamıdır. Buna, bir bunalım, bir bulantı devresi diyebiliriz. Siyasi istikrarın bozulması, anarşi ve fitnenin kol gezmeye başlaması, İslam'a yabancı din ve kültürlerin açık veya gizli bir savaşa kalkmaları, milli kültürlerin yeni din, özellikle de Arap kavmiyetçiliği karşısında direnişe geçmesi, kimlik ve kişilik bunalımları, Hristiyan ve Yahudilerin İslam'ın temel esaslarına karşı tenkit oklarını yöneltmesi, hilafet mücadeleleri...halkı derinden etkilemiş, kafaları karıştırmıştır. Öyle zannediyorum ki, halk, bir hakikat bunalımına düşmüştü; gerçeğin ne olduğunu, kimin ve hangi fikrin doğru olduğunu tespit etmekte güçlük çekmekteydi. Tam bir bunalım içerisindeydi. Hadis karşıtlığı işte bu atmosfer içerisinde doğmuştur. Böyle bir ortamın birtakım ekstrem hareketlere gebe olacağı açıktır. Nitekim, birinci asrın ortalarında doğan bazı aşırı uçlar, toplumun sahip olduğu değerlere ve bunlar arasında hadis malzemelerine karşı tepkisel tavırlarını ortaya koyma gereğini hissetmişlerdir.