İyi olan nedir? Yüzyıllardır filozof ve düşünürler bu sorunun yanıtını aramışlardır. İyi bizim ya da bir başkasının yararına olan mıdır? İyi salt anlamda haz veren midir? Yoksa bizi mutlu eden midir? Sahi, iyi kavramını bilmeden “iyi insan” olmayı nasıl sorgulayacağız? Epikuros hazzın en yüksek iyi olduğunu söyler. John Stuart Mill eylemlerimizi belirleyen şeyin fayda olduğunu belirtir. Hobbes’a göre, insan bencil bir yaratıktır. İnsan insanın kurdudur. Çıkarlarına göre davranır. Rousseau ‘ya göre insan doğası iyidir. İnsanda olan ilk duygu özsevgidir. Bundan mıdır bilmem “kötüyü” seçen insanın vicdanıyla hesaplaşması? Kant ise ödev ahlakından söz eder. Ne yaptığımız değil, neden yaptığımız önemlidir. Örneğin, yaralı bir insana yardım etmeyi acıdığımız için değil, sorumluluğumuz olduğu için yapmalıyız. Buradan kitaba gelecek olursam, ülkenin en dürüst insanları Hadleyburg kasabasında yaşarlar. Bir gün buraya bir yabancı uğrar, kasaba halkı onu rencide eder. O da intikamını halkın dürüstlüğünü sınayan bir planla alır. Bu aşamadan sonra bizler de madalyonun öteki yüzünü görürüz. İnsanın davranışlarını belirleyen salt anlamda her şeyin en iyisini istemesi midir yoksa koşullar mıdır? Twain bu kitabında bizleri insan olmanın sularında gezdiriyor. İnsan denen varlıkla yüzleşmemizi sağlıyor. Belki de steril, hiçbir ahlaksızlığın olmadığı bir ortam ütopyadır. Çünkü hayat diyalektik akar!