Dengbêjler; yazısız, yasaklı bir dille, bir halkın ortak benliğini, bilincini, elmas değerinde sözcüklerle anlatan söz ustalarıydı. Sözlerini dinlemek geçmişin ruhuna inmek, geleceğin özlemleriyle buluşmak, bugünün acılarıyla yoğrulmaktı. Sesleri o kadar yanık ve güzeldi ki, dinleyenleri mest ederlerdi. Bu topraklarda; geçmişin acılarını ortak kültürde buluşturan bu usta bellekler, söze yaşam katar, binlerce misralık destanları sırasıyla, seslerinin güzelliğiyle dinleyenlere aktarırlardı. Öyle ki zaman zaman bu insanların seslerinin güzelliği, acaba yazılması yasak olanı dinlettirebilmek için bir tanrı vergisi miydi diye düşündüğü anlar az olmamıştı…
"Oysaki yaşarken öldüğünü, ölü gibi olduğunu bilmeyen o kadar insan var ki, ne kendine ne de yanındakine tek bir faydası dokunmayanlar. Kendilerinin bile farkında olmadığı o hiçlik durumunu yaşayan et ve kemik yığınları."
"Bizim ülkemizde rüzgar Fırat ve Dicle'nin türkülerini, ezgilerini kendi diliyle beynimizde çınlatır, yüreğimiz budur. Bu ırmaklarla coşar ve akarız..."