Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Hatıratlarda Türkiye Yahudileri

Rıfat N. Bali

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Asırlar evvel, Katolik vahşeti ile kan pıhtısına dönen İspanyol Yahudilerine kapılarını açan Türk'ü, çevirdiği ticari, iktisadi, mali ve hatta siyasi içten içe yıkan ve en sonunda da Filistin'de bir karış Türk toprağını bu şeriatçı ve ırkçı Yahudi'ye kaptırmayan Osmanlı Hanedanı'nın dahi hakümdarını tahtından alaşağı eden(2) ve Türklüğü de devlet otoritesinden mahrum bırakan, işte patlıcancısından, bankerine, tacirine, komisyoncusuna kadar hep bu Yahudilerdir. (2) Burada bahsi geçen "dahi hükümdar" II. Abdülhamid (1842-1918). Yazar burada II. Abdülhamid'in Yahudiler tarafından tahttan indirildiğini iddia eden yaygın bir komplo teorisini dile getirmektedir. (Editör notu)
Sâmiha Ayverdi anlatıyor:Kitabı okudu
"Bak," dedi, "hayatım boyunca yaptığım işe hiç inanmadım, gönlümde hep başka aslanlar yattı. Ama para kazanmak gerek. İnsanın görüşleri ne olursa olsun, iyi bir yaşam sürecek kadar para kazanmalı. Ben çok kazandım, iyi yaşadım. Bankacı olmak istemiyordum, doğru, ama öyle gerekti, oldum. Hayatımda verdiğim tek ödün budur... Abartılı gelebilir sana belki, ama her insanın bir anayasası olmalıdır... Zor olsa da, ağır da gelse, onun ışığında yaşamalıdır insan. Hep öyle yaşamaya çalıştım ben en azından." Roni Margulies, Ailem ve Diğer Yahudiler, Everest Yayınları, İstanbul, 2018, sf. 115-117.
Reklam
Ben Ankara'da Yahudi mahallesinde büyüdüm. Çocukluğumda orada havra vardı. O zamanlar havra nedir bilmiyoruz, sorgulayacak yaşta değiliz. Bizim oturduğumuz yıllarda yani 1957'lerde oturduğumuz Yahudi mahallesinde bir tek Madam Beki kalmıştı... Şimdi Ankara'da yaşayanlar orada bir zamanlar bir havra olduğunu bile bilmiyorlar. Ankara şimdi başka şehirler gibi bir Türk şehri. Yani Hıristiyanlar, Yahudiler, sanki hiç yaşamadı orada. (1) (1) Ferda Balancar (derleyen), Ankaralı Ermeniler Konuşuyor: Sessizliğin Sesi- III, Hrant Dink Vakfı Yayınları, İstanbul, 2013, sf. 95.
Tanıdığım Tokatlı Yahudilerden biri de kıyafet satan Bohor Efendi idi. Anam hepimize lazım olan kıyafetleri ondan alır, babam bunun karşılığında Bohor Efendi'ye un verirdi. Ne acıdır, Yahudiler hakkında anlatılan uyduruk hikayeler yüzünden yerli halkın çoğu onlara kin besler, bu yüzden Yahudiler de genellikle korku içinde yaşarlardı. Bu hikayelerin etkisiyle, kışın babamlar Bohor Efendi'nin dükkanına hesap için gittiğimizde tir tir titrerdim.(2) Halbuki o tam anlamıyla bir beyefendiydi. (2) Bahsedilen "uyduruk hikayeler", büyük bir ihtimalle Yahudilerin Hristiyan çocukları kaçırıp kanlarını mayasız ekmeğe kattığını iddia eden "iğneli fıçı" hurafeleridir. Vaktiyle Türkiye'nin Hristiyan azınlıkları arasında yaygın olan bu söylentiler, bu kitabın toplandığı tarihlerde (2018-2019) Türk- Müslüman nüfus arasında da yayılmakta idi. (Editör notu)
Agop Arslanyan anlatıyor:Kitabı okudu
Bir keresinde sinagoga ibadete gelenlerin otomobillerinin egzoz borularına patates tıkadığımızı hatırlıyorum. Sinagog ibadete kapandığında Avram ve karısı Estel bekçilik yapıyordu. Biz "Bu duvar kale" diye sinagoga şut çekerken Avram kızıyordu, o kızınca da biz daha da kızdırmak için düpedüz taşlıyorduk kapıyı. Avram da eline bir taş alıp bizi kovalıyordu, bir yandan da "Kaçın taş atıyorum," diye bağırıyordu. Geçenlerde, artık çok eskilerde kalmış o günleri hüzün içinde anarken Cemile ablam söyledi. Aslında Avram deli filan değildi, adamcağız bize zarar vermemek için öyle bağırıyordu. Bu bahsi şöyle kapatayım... Yapıp ettiğinin bilincinde antisemitistler miydik biz? Hayır. Evet biz çocuklar galiba dinsel nedenlerle onları kendimizden farklı görüyorduk ve bir tür kenar mahalle hoyratlığındaydık. Zaten bir süre sonra mahallede hiç Yahudi kalmadı. Marko bakkal, Kürt bakkal oldu. (3) (3) Faruk Eren, Kayıp Bir Devrimin Hikayesi: Bir Zamanlar Hasköy'de, İletişim Yayınları, İstanbul, 2016, sf. 12-16.
Faruk Eren anlatıyor:Kitabı okudu
Annem "Ne oldu?" dedi. Babam "Sevgili Miryam, beni zengin eden yalnız güzelliğin olmadı. Saraçoğlu Hükümetinin 1942 tarihli 4305 sayılı kanunu da beni zengin etti. Sayın Şükrü Saraçoğlu beyefendi, bana 'Oğlum Nesim' dedi, "sen zengin oldun. Elindeki paranın bir kısmını senden Varlik Vergisi olarak alacağız. Hoş göresin. Bir
Reklam
(...) Semtin önemli eczanesi de Musevi Bohor Habif'in uzun yıllar hizmet verdiği Karataş Eczanesi'ydi. Üzerinde Doktor Benmuaras otururdu. O zamanlar öyle iç içeydik. Hâlâ da İzmir'de böyle bir ayrım yok. Keşke İsrail nedeniyle ilişkiler gerilmeseydi. Türkiye'deki Musevileri İsrail'in yaptıklarıyla suçlamaktan kaçınalım. Onlar bu ülkenin vazgeçilmez fertleri, hem de kaçıncı göbekten...
Gürkan Ertaç anlatıyor:Kitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.