Proust, çocukluğunda yediği bisküvinin tadını hatırladıktan sonra hatırasını anlatmaya başlıyor. Genç bir kızla yaşadığı bir hatırayı, annesinin jestlerini, kırda bir akşamüstü gezisinin kokusunu, yüksek sosyeteye mensup insanların arasına karıştığı bir akşam o anları anlatıyor.
Çok sevdiğim şiiri;
PAULUS POTTER
Tekdüze gri semaların koyu kederi,
Nadiren aydınlandığında maviliği daha elemli,
Donmuş ovaların üzerine süzülürken
Anlaşılmamış bir güneşin ılık gözyaşları;
Potter, hüzünlü ruhu koyu ovaların
Sonsuza dek keyifsiz ve renksiz uzanan,
Ağaçlar, küçük köy gölgesiz,
Cılız bahçecikler çiçeksiz.
Bir çiftçi kovalarını sürükleyerek dönmekte evine,
Sıska kısrağı kaderine boyun eğmiş, endişeli ve dalgın,
Kaygıyla kaldırıyor düşünceli başını,
Rüzgârın güçlü soluğunu çekiyor birden içine.