Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Copleston Felsefe Tarihi

Hegel

Frederick Copleston

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Şimdi eğer, Hegel’in inandığı gibi, ussal olan olgusal ve olgusal olan ussal ise —olgusallığın sonsuz Usun, kendini-düşünen Düşüncenin kendini edimselleştirmesini sağlayan zorunlu süreç olması anlamında—, diyebiliriz ki, Doğa ve insan tini alanları içinde ilksiz-sonsuz bir İdeanın ya da ilksiz-sonsuz bir özün kendini sergilediği alanlardır. Başka bir deyişle, edimselleşen İdea ya da öz ile edimselleşme alanı arasında bir ayrım yapabiliriz. Böylece önümüzde kendini Doğada ve Tinde sergileyen ilksiz-sonsuz İdea ya da Logos tabloso bulunur. Doğada Logos bir bakıma nesnelliğe, kendisinin karşısavı olan özdeksel dünyaya geçer. Tinde (insan tini alanında) Logos, kendini özünde olduğu gibi sergiliyor olması anlamında, kendine geri döner. Saltığın yaşamı böylece üç ana evre kapsar: Mantıksal İdea ya da Kavram, Doğa ve Tin. s. 20-21
“Bilincin görüngübilimsel tarihinin bu üçüncü evresi, ki Hegel buna Us genel adını verir, bilincin ve öz-bilincin, eş deyişle ilk iki evrenin sentezi olarak tasarlanır. Dar anlamda bilinçte özne duyulur nesneyi ona dışsal olan ve onunla türdeş olmayan birşey olarak bilir. Öz-bilinçte öznenin dikkati geriye sonlu bir ‘kendi’ olarak kendi üzerine
Reklam
Bütün olgusallık süreci kendini-düşünen Düşüncenin edimselleşmesine doğru erekbilimsel bir devimdir; ve bu anlamda kendini düşünen Düşünce evrenin telos ya da ereğidir. Ama bu süreç içerisinde içkin olan bir erektir. s. 20
Hegel’in mantığının eytişimsel devimi ilk üç kategori aracılığıyla örneklenebilir. Saltığın mantıksal olarak önsel kavramı varlık kavramıdır. Ama arı varlık kavramı ya da kategorisi bütünüyle belirsizdir. Ve bütünüyle belirsiz varlık kavramı yokluk kavramına geçer. Daha açık bir deyişle, eğer varlığı hiç bir belirlenim olmaksızın düşünmeye çalışırsak, yokluğu düşünmekte olduğumuzu buluruz. Anlık varlıktan yokluğa ve yokluktan varlığa geçer: Hiç birinde dinginlik bulamaz, ve her biri bir bakıma karşıtında yiter. “Gerçeklikleri böylece birinin ötekine dolaysız yitişinin bu devimidir. Ve varlıktan yokluğa ve yokluktan varlığa bu devim oluştur. Oluş böylece varlığın ve yokluğun bireşimidir; onların birlik ve gerçeklikleridir. Varlık öyleyse oluş olarak düşünülmelidir. Başka br deyişle, Saltığın varlık olarak kavramı Saltığın oluş olarak, bir öz-gelişim süreci olarak kavramıdır. s. 39-40
“Hegelin Felsefe Tarihi böylece felsefe tarihinin bir felsefesidir. Eğer verili bir dizgedeki özsel öğelerin seçimi felsefi ön-kabuller ya da ilkeler tarafından yönetiliyor biçiminde karşı çıkılacak olursa, Hegel hiç kuşkusuz yanıtlayabilir ki, adına yaraşır bir felsefe tarihi zorunlu olarak yalnızca yorumlamayı değil ama ayrıca neyin felsefi olarak önemli olduğu ve neyin olmadığı konusundaki inançların ışığında özsel olanın özsel olmayandan ayırdedilmesini de kapsamalıdır. Ama böyle bir yanıt, yeterince usauygun olsa da, bağlamda yeterli olmayacaktır. Çünkü Hegel nasıl tarih felsefesine insanlık tarihinin ussal bir ereksel süreç olduğu inancı ile yaklaşıyorsa, yine öyle felsefe tarihine de bu tarihin “öz-bilinçli usun tapınağı,” İdeanın eytişimsel olarak sürekli ve ilerleyici belirlenişi, “özünlü bir zorunluk tarafından güdülen mantıksal bir ilerleme, kendini zaman içinde geliştiren tek bir felsefe, kendini-düşünen Düşüncenin dinamik süreci olduğu inancı ile yaklaşır.” s. 89
Fesefeci politik şemalar ve her derde devalar sunmaktan çok edimsel olanı anlamakla ilgilenir. s. 63
Reklam
“Öz-bilinçteki örtük çelişkiler ya da bölünmeler Görüngübilim’in üçüncü evresinde sonlu özne evrensel öz-bilince yükseldiği zaman yenilirler. Bu düzeyde öz-bilinç artık kendini başka öz-bilinçli varlıklardan gelen gözdağı altındaki ve onlarla çatışma içindeki bireysel bir özne olarak gören tek-yanlı bir kendini-bilme biçimini almaz. Tersine, ‘kendiliğin’ birinin kendisinde ve başkalarında tam bir tanınması söz konusudur; ve bu tanıma en azından evrenselin, sonsuz Tinin sonlu ‘kendi’lerde ve onlar yoluyla yaşamının örtük bir ayrımsanışıdır—Tin ki, onları biraraya bağlar ve gene de ortadan kaldırmaz. Kendini bir somut ahlaksal ödevler çokluğu içinde toplumsal düzende anlatan şeyi tek bir ussal istenç olarak gören gelişmiş ahlak bilinci tarafından örtük olarak ve eksik olarak ayrımsanan bu ayrımdaki-özdeşlik, Tinin yaşamının bu özelliği, gelişmiş dinsel bilinçte daha yüksek ve daha belirtik olarak ayrımsanır, çünkü bu bilinç için tek bir tanrısal yaşam tüm ‘kendiler’e içkindir ve onları kendi içinde taşırken gene de ayrılıklarını sürdürür. Tanrı ile dirimli bir birlik düşüncesinde mutsuz ya da bölünmüş bilincin içerisindeki bölünmenin üstesinden gelinir. Gerçek ‘kendi’ bundan böyle ondan edimsel ‘kendi’nin umutsuz bir biçimde yabancılaştığı bir ideal olarak değil, ama daha çok edimsel ‘kendi’nin dirimli özü olarak düşünülür—bir öz ki, bir bakıma kendini sonlu belirişlerinde ve onlar yoluyla anlatır. s. 33
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.