Aslında başarı ve başarısızlığı belirleyen şey ne yaparak ya da ne yapmayarak elde ettiğimizdir. Eğer ben elimden geleni yapıyor, istiyor, inanıyor, severek ve arzu ederek çabalıyor ve istediğim şeyi elde edemiyorsambu başarısızlık değil, vermiş olduğum emek karşısında elde ettiğim bir başarıdır. Gelmiş olduğum bu noktada benim için güzel şeyler vardır, ben buna inanır ve bu yönde inancımı güçlendiririm. Elbette bu yönde inancımın olması beraberinde enerjimi de yükseltmeme neden olur. Enerjim yükseldiğinde tekrar aynı istek ve inançla çalışmaya devam ederim.
Pozitif inançtan negatif inanca geçiş hem hayal ve hedeflerden hem de kişinin kendisinden uzaklaşmasına neden olur. Kişi kendinden uzaklaştığında hayatın içinde kaybolur. İnandığı gibi yaşayamadığı için yaşadığı gibi inanmaya başlar. Asıl tehlike de burada başlar. Kendisine söylenen her şeyi doğru kabul etmeye başlayabilir, başkalarının yönlendirmesiyle yeni bir hayatı kurgulayabilir. Hayatının ve kararlarının başrolün de artık söz sahibi değildir. John Green'in güzel bir sözü var: "İnanç kaybolduğunda, insan da kaybolur?" Eğer kendinize ve sizi yaratana olan inancınızı kaybederseniz o zaman gerçekten kaybolursunuz.
Yaptığımız en büyük hatalardan biri de duygularımızı yok saymak, onları görmezden gelmektir. Tutsak kalmış her duygu görülmek, fark edilmek için uğraş verir. Kendini fark ettirene kadar da verdiği uğraştan vazgeçmez.