Henüz hissizleşmedim...
Bir yanı dağ ise,
Bir yanı cam hala kalbimin...
Ben de kırılabilirim...
Ayaklarım kanadı diye yolu bırakacak değilim,
Canım acıdı muhakkak ki ağlayabilirim.
Bu demek değildir ki zayıfım,
Bu demek değildir ki yere mâhkum dizlerim.
Takdir edersin ki ten ve ruhtanım bende,
Değişmedim lakin tükettim bazı şeyleri de.
En çokta seni...
Ben ilk defa inat etmemek için inat ettim,
Çektim kendimi karşıma vazgeçmesi için tembihledim.
Ben hissizleşmedim...
Çok yoruldum tepki vermedim.
Artık çekildim kabuğuma yaralarımı sarmaktayım.
Sessizliğim bundan ötürüdür belki de,
Direnmek ile kabullenmek arasında bir araftayım.
Boşluktayım...
Belki de hiç dolu tarafını göremem hayatın.
Ben zamansızım, ben mekânsız...
Ben bir yere ait olamadım.
Ne zaman tutunsam hayata ucundan,
Savurup eteğini attı yere.
Ne zaman, ben desem...
Şeytan şer dedi sessizliğime.
Ben yersizim, ben kimsesiz...
İnsanlar uğurladım içimden sessiz.
Hepsinde bir çığlık borcum vardı.
Her birinde bir parçam kaldı.
Şimdi susuyorsam eğer, çekilmişsem kabuğuma...
Hevesim kalmamasındandır yalanlarınızı yaşamaya.
Ben kaybedişim, ben vazgeçiş...
Ne mümkün bu saatten sonra sahiplenmek,
Bir insana hatta bir eşyaya benim diyebilmek...
Karışığım Hifa...
Kendimi çözemeyecek kadar kendime dolanmışım.
Bir ay önceki ben değilim mesela,
Bir ay sonraki bende olamayacağım zannımca.
Mesela birilerinin hikâyesine dokunmak istiyorum,
Yine yara alırım diye dokunamıyorum.
Birilerinin muhabbetlerine uzanmak istiyorum,
Sessizliklerine düşerim diye uzanamıyorum.
Gece kaskatı kesilmiş dört duvar etrafımda,
Tırmanıyor asmaya çalışıyorum,
Lakin gündüzü de görmek istemiyorum.
Kendi etrafımda tur atıyorum,
Her dönüşüm saatleri güne tamamlamaktan mı ibaret,
Yoksa seni bana mı yaklaştırıyor bilmiyorum.
Hifa'm
Yaralarımın sargısı,
Annesinin kırık yanı,
Adının iki hecesi arasındayım.
Gel, gel de varlığım varlığında yaşasın.
Olur da ararsanız bolluğu yoklukta,
Gündüzü karanlıkta,
Arş-ı ayakaltında,
Bulacağınız ya uçurum kenarı,
Ya da yerin yedi kat altı.
Olur da isterseniz sonsuzluğu sonda,
Huzuru dertte,
Mutluluğu mülkiyette,
Sadakati ihanette,
Bulacağınız ya kuru kalabalık,
Ya da sonu belirsiz yalnızlık...
Bekleyin...
Elbet yeşerir ekilen tohumlar,
Elbet aydınlığa kavuşur karanlıklar,
Son bulur gidip gelmeler,
Kalpleriniz bir başka kalpte kök salar.
Sabredin...
Zaman mutluluğa,
Sabır sonsuzluğa gebe,
Elbet düzlüğe çıkar bu engebe.