başlarda yürüyen ayaklar vardı yumruklarım şahit
psikoloji yavan, sosyoloji dilsiz, istatistikler arsız
ama inandım serçelere,kalbe ve mezarda açan çiçeklere
hafıza en büyük cezadır buna da inandım
bir otobüs camından gördüğüm dağ
nereye gitsem yanımda, bir dağı taşımaktan yoruldum ruhumun içinde kök salmış bir yaşamak
tiz bir ıslıkla dolaşıyor dudağımın berzahında
ben bu dolaşıp durmalardan yoruldum
bir zambağın direncine bırakıyorum bütün saatleri.
güneşi taşıyan canı pek köleler nerede kaldı
ben bu dolaşıp durmalardan yoruldum
...
yaşamak şart değil, bakıp geçebilirdim her şeye geçemedim. gözlerimde muhtelif rivayetler
kurtlu bir peyniri hayatla eşitleyip
gelip gidiyorlar doğudan batıdan yukarıdan aşağıdan sesim kurudu ipe asılan çamaşırlar gibi;
her ayrılığa hızır gibi yetişen mısralar
gündüz sarmal politika, gece kuşkucu felsefe omuzlarda yürüyen tabutları görünce 21 gram teoloji ölümüne yoruldum ölümle yoruldum.
bir kıvılcım gibi çakıyorum kıta parçalarına
beni çağırıyor dünyanın bütün mümkünleri
oğullarını Batı'da kaybeden babaların ağıtları
hınçla karışıyor kanıma, ezgilere, toprak damlara
bir Zarifoğlu şiiriyle ağıyorum suların ciğerine
beni gürül gürül bir umut çağırıyor duramam
çiçekleri ezen generallere karşı Pakdil çalışma grupları
tek sesli doğumlara reçete niyetine çok sesli ölümler cennet sayfalarında okunmaya hazır binlerce cilt genç.
...
çünkü Hızır'ın geçtiği yollardan yeşerdi nefesim
beni gürül gürül bir beyazlık çağırıyor
beni bir siper bellediğim o dipsiz ürperti.
şiir sağanaklarında ağaç altlarında dut yapraklarında geceyi katlayıp göğsüme sığdıran aşka selam durarak bir kalbi büyütüyorum, avuçlarımda umut tarhları
o kalp büyüyecek büyüyecek yeryüzü olacak
o kalp buğdayları teriyle pişiren bir eylem anıtı.