neredeyse her satırın altını çizdiğim bir kitap oldu bu. keşke hemen bitmeseydi dedirtti, olsun. özünde olmuş. hızır'ı beklerken rastlanılan birtakım güzel mısralar. yazarın ince fikrine, kalemine sağlık.
yoksa nerden bilirim bir incinin inci olduğunu
içinde yaz bahçeleri, içinde ipekten kelebekler
dudakta kurutulan nağmelerle sarmaş dolaş
gözlerin bir rüya çiçeği, gözlerin eleğimsağma.
baktığın topraklara ruhlarımız karışıyor
göçmen kuşların gagalarında o gitme fikri
bin sayfalık bir rüzgâr esiyor yüzünün dağlarında
sen her sabah böyle doğarken, ben nereye...
kemiklerimde geçmeyen çocukluk ağrıları
kemikler ve şiirler ezelden kardeştir
ben böyle dirildim bir tufandan artarak
çarpa çarpa senin göz kapaklarına.
gördüğümüz için ağlıyoruz demişti zorba
gördüğümüz için ağrıyoruz ve belki
insan en az bir kez görmeli kendini
gecenin sesini kıstıkça artan o dinginlikte
bunu konuşmuştuk, sis içinde bir kenti yakarken.
oysa bir dalgakıran kuşudur neşemiz
bir patikaya girince yeniden yeşillenir ağaçlar
kollarımız kalabalık bir denizde açan iki kürek
gürül gürül akan göz içlerimiz vardır
bir salkım söğütten yükselen serçelere
çitlembiklere, tarçın kokularına sözümüz
bir yüreği yarıp onaran o bakış acılarına
bir sözümüz vardır.
ateş böcekleri bir yazdan dönerken
bir sevmek uyanır
bakınca dal ucunda yürüyen damlaya.
...
ateş böcekleri bir yazdan dönerken
hiç kimse bıraktığı yerde bulamaz kendini
yaşamak bir uçuruma yol sormak gibi.