Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hüdayi'nin Ziyafet Sofrası'ndan

Osman Nuri Topbaş

Hüdayi'nin Ziyafet Sofrası'ndan Gönderileri

Hüdayi'nin Ziyafet Sofrası'ndan kitaplarını, Hüdayi'nin Ziyafet Sofrası'ndan sözleri ve alıntılarını, Hüdayi'nin Ziyafet Sofrası'ndan yazarlarını, Hüdayi'nin Ziyafet Sofrası'ndan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mü'minin gönlü, öyle bir gülistân olmalı ki, onda bütün zayıflar, muhtaçlar ve bedbahtlar huzur bulmalıdır...
Gerçek merhamet; zayıfa, kimsesize ve günahkâra acımakla beraber, daha ziyâde gururlu, kibirli ve hodgâm insanlara kızmak yerine acımak demektir. Zîrâ onlar, Cenâb-ı Hakk'ın, kendilerine lutfettiği ulvî temâyülleri zaafa uğratmış kimselerdir. Merhametli kul, mütevâzı olur.
Reklam
Cenâb-ı Hak, kalbi kırıkların yanındadır. O kırık, hor-hakir kalp, bir gün temizlenir, sizlerden ve bizlerden çok daha ötelere ulaşabilir. Bilmez misiniz ki kalp, imânın mahallidir... Selim bir kalp, Beytullâh'tır.
"Gel! Gel! Ne olursan ol, yine gel! Kâfir, mecûsi, veya putperest olsan da, gel! Bizim dergâhımız (olan İslâm), ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tevbeni bozsan, yine de gel!.."
Günahkârın günâhına değil, Allah'ın onlara bahşettiği insanlık cevherine bak! Günahâ öfkelen, lâkin günâhkarı, kanadı kırık bir kuş gibi farzedip onu îkaz ve irşad merhemiyle tedâvîye çalış!..
Maddeci bir dünya görüşünün dayattığı hayat tarzı, yani lüks, israf ve maddi menfaatlerin cazibesi, zahiren refah sağlıyor gibi görünse de, manevi bakımdan çok büyük buhran, ıztırap ve sefaletleri de beraberinde getirmektedir.
Reklam
" Günahkârın günahına değil, Allah'ın ona bahşettiği insanlık cevherine bak! Günaha öfkelen, lakin günahkârı, kanadı kırık bir kuş gibi farzedip daima onu ikaz ve İrşad merhemiyle tedâviye çalış !.. "
Kâinâttaki her zerre, ilâhî bir neşveden haber vermektedir. İnsan da ilâhî muhabbetin tecellîgâhı olan muammâ bir varlıktır. İnsanoğlunun yeryüzündeki en mühim vazifesi, bu ilâhî neşveleri hisseden bir yüreğe sâhip olmaktır. Nefsânî engelleri aşabilen bir gönül insanı, bu imtihan dershânesinde ilâhî neşveden başka bir şey göremez. Kalb gözü açık bir insan, her şeyde ilâhî sanatı müşâhede eder, irfâna kavuşur, ilâhî aşkın büyük ikramlarına nâil olur. Bir sarhoş, nasıl ki dünyâyı başka bir gözle görürse, ehl-i kalb de ilâhî aşkın verdiği vecd ve istiğrak ile gönül penceresinden öteleri seyreder. Âlemin ilâhî tecellîlerden ibâret olduğunu anlar. Kâinattaki her zerre, ona ilâhî bir neşveden haber verir. Minicik kuşların bir damlacık yüreklerinden dökülen feryat nağmeleri, onların alıcı gönülleri için ne duygulu tesbîhlerdir. Hârikalar diyârı olan bu âlemde tefekkürden uzak bir kalbin vay hâline! Güllerin, ağaçların, kurdun-kuşun hâl lisânından gâfil kalmak; denizlerde, dağlarda, semâvâtta sergilenen nice kudret nakışlarının beyânından anlamamak, kalb gözünün körlüğündendir. Felsefî çalkantılar içinde nefsine mağlûb olan bedbahtlar da, meyveli ağacın toprağının çamurunda sürünen solucanlardan farksızdırlar. Hakîkî güzelliklere gözleri kapalı bir hâlde, karanlık dünyâlarında ömür tüketirler...”
Allâh’a mülâkî olan, neden mahrumdur. Allâh’tan mahrum olan, neye mâliktir!” (Abdülhakîm Arvâsî) (Kuddise Sirruhu) Îmânı kemâle eren kişide merhamet ve muhabbet duyguları inkişâf eder. Bu da, mahrumlara, zayıflara, muhtaçlara, hâzık bir doktorun hastalarını tedâvîdeki şefkatli üslûbuyla bir hayat yaşamayı îcâb ettirir.
Büyüklerimizden bir kıssa dinlemiştik: Rivâyete göre mahşer günü bir kimsenin hasenâtı ve seyyiâtı tartılmış, bir tek hasenesi, yâni sevâbı çıkmış. Gerisi hep seyyiât, yâni günahlardan ibâret imiş. Bu adam, mü’min olmasına rağmen günahları yüzünden cehenneme gönderilmiş. Giderken yolda dünyâda arkadaşlık etmiş olduğu bir kimseye rastlamış. Ona demiş ki: «–Yâhu senin bu yolda ne işin var? Senin amellerin düzgündü. Beni bile îkaz edip dururdun. Hadi ben cehenneme gidiyorum, ama sen niye bu yoldasın?» Arkadaşı cevap vermiş: «–Benim de hasenâtım ve seyyiâtım tartıldı. Seyyieler bir tânecik fazla geldi. Bir seyyie miktârı yanmamak için onu anamdan-babamdan istedim alamadım, evlâdımdan istedim, alamadım. Her kime başvurdumsa hepsinin kendi hesâbı açık olduğundan, bana bir hasene vermediler. Bu yüzden bir seyyie miktârı yanmak için cehenneme gidiyorum.» deyince, arkadaşı: «–İşe bak, benim de bir tek hasenem var. Bâri onu da sana vereyim de kendini kurtar.» demiş. Cenâb-ı Hak bu günahkâr kulunun şu hareketinden ziyâdesiyle râzı olup buyurmuş: «–Ey kulum! Sen ki sâhip olduğun bir tek haseneyi dostuna bağışlayabildin; senin de bütün seyyiâtını mahvettim, hasenâta çevirdim, onunla birlikte sen de cennete gir!»
230 öğeden 151 ile 160 arasındakiler gösteriliyor.