Hunlar Quotes

You can find Hunlar quotes, Hunlar book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Hunların Anadolu akını];
Hunlar en büyük gayreti uzak doğu bölgelerinde göster-mişlerdir. Bir sel gibi Kafkas Dağları’nın dar boğazlarından geçen Hun gruplar Ermenistan’ı aşarak Doğu İmparatorlu-ğu’nun en zengin eyaletlerine doğru ilerlemişlerdi. Kapadokya köylerinden dumanlar yükseliyordu. İşgalcilerin Halys’e (Kızılırmak) doğru ilerledikleri söyleniyordu. Suriye‘nin bazı bölge-leri harap olmuştu ve Antiokheia‘da savunmaya geçmişti: ‘bu-güne kadar danslara ve mutlu insanların şarkılarına ev sahipliği yapan Orontes (Asi) Nehri’nin kıyılarında düşman atlıları gürlüyordu’. Kalabalık esir grupları ve büyükbaş hayvan sü-rüleri Kafkasya’nın kuzeyinden uzaklara götürülüyordu. ‘Kırımlı kabilelerinin savunma hattı olan Cimmer bataklıklarının ötesinde, Suriye’nin gençleri esir düşmüştü’. Ermenistan’da Hunlar Meliten şehrine ulaşmıştı; oradan da Euphratesia eyaletini aşmış ve Coele Suriye ve Kilikya’nın içlerine kadar dörtnala gitmişlerdi.
Sayfa 43
Hunlar giysilerini sırtlarında parçalanıp lime lime dökülene kadar giyiyorlardı ki bu olay bize, Cengiz Han‘ın bir kanun maddesinde geçen, Moğolların giysilerini hiç yıka-maksızın eskiyene kadar giymeleri gerektiği ifadesini anımsat-maktadır.4 Hunlar dizden aşağısına keçi derisinden tozluk, başlarına da yuvarlak başlık takıyorlardı, ancak bu başlıkların hangi materyalden yapıldıklarını bilmiyoruz
Sayfa 62
Reklam
Akatzirilerin kesin olarak kim olduklarını bilmiyoruz ancak bu konuda birkaç varsayım öne sürülmüştür: onlar Heredot‘un Agathyrsileriydi veya Khazarlardı veya Magyarlar (Macarlar)dı Ancak bu varsayımları reddetmek zorunda-lyız, çünkü Priscus bize onların Hun bir kabile olduğunu söylemiştir ve ondan bu konuda şüphelenmek için hiçbir nedenimiz yoktur (s. 26). Yaşadıkları bölge ancak tahmini olarak belirlenmiştir. Jordanes bize Vidivarilerin Vistula Nehri’nin ağzında yaşadıklarını söyler; Doğu’da Baltık kıyılarında Aestiler ve onlardan daha güneyde, quibus in austrum, Akatzir ulusu yaşa-maktaydı. Bu bilgiler doğrultusunda Marquart onların yaşadık-ları toprakları günümüzün Korosten şehri yakınları olarak belirler.
Sayfa 125
Konstantinopolis başpiskoposu bu yeni ortaya çıkan göçebeleri Hristiyan yapmak için çok çaba göstermişti. Ancak burada yine, misyonerlerin en küçük bir başarı bile yakalayabildikleri konusunda bir iddiada bulunulmamıştır. Misyonerlerin yaşadıkları en büyük zorluklardan bir tanesi dil konusu olmalıdır. John Chrysostom başkentte Gotlara vaaz vermek istediği zaman kolayca bir tercüman bulabiliyordu; ancak ileride de göreceğimiz gibi Hunların dilini bilen Romalı sayısı oldukça azdı, dolayısıyla Hunlara vaaz verebilecek nitelikte rahip bulmak, eğer oluru varsa da, çok zordu.
Sayfa 57
Romalılar ise, içlerinde barındırdıkları düşmanla savaşmak zorunda kalmasalardı eğer, uzun bir süre yenilmez olarak kala-bilirlerdi. Ralph Fox’a göre “eğer, Çin’de, yozlaşmış ve aç gözlü yöneticilerine karşı kin ve nefret besleyen büyük halk kitleleri-nin yardımı olmasaydı, Moğolların sadece askerî dehasının Çin’i fethetmeye yetip yetmeyeceği şüpheliydi” (s. 142). Aynı durum Hunlar ve Doğu Roma İmparatorluğu için de geçerlidir. Zosimus‘un anlattığına göre, 400 yılında, Gainas‘ın, Uldin‘in Hunlarına yenilip onların elinde ölümünden sonra Trakya‘nın tamamında oluşan karmaşa ortamında, kaçak esirler ve Roma hükümetindeki önemli ‘görevlerini terk eden diğerleri’ kendilerini Hun ilan edip, Fravitta tarafından yenilene kadar Trakya’daki kırsal bölgeleri tahrip etmeye devam etmişlerdi. Bu esirler, büyük olasılıkla Hun ismini, diğer isimlere oranla daha fazla dehşet ve kargaşa yaratacağı için seçmişlerdi; Hunlar ise o sıralarda Romalılardan korkuyorlardı ve Gotlara oranla kaybedecek daha çok şeyleri vardı.
De Guignes’in, Hunların Çinli tarihçilerin Hsiung-nu’su ile aynı olduğu tanımlamasına yazarımızın hiçbir yorum getirmediği yukarıda da belirtilmişti. Şimdilerde ise Çinliler bu step göçebelerinin ordularından söz ederken can sıkıcı bir ısrarla 100.000, 200.000, 300.000 ve hatta 400.000 kişiden oluştuğunu söylerler. Dolayısıyla Parker, orijinal kaynaklardan yararlandığı Tatarların Bin Yılı adlı kitabında “[Baghdur]’un emrinde 300.000 asker vardı”, “Baghdur en iyi 300.000 askerini [düşman üzerine] saldı”, “[Merchö]’nün 400.000 atlı okçudan oluşan ve daimi teyakkuzda bir ordusu vardı” vb. diye yazar.Çinli kaynaklara yabancı olan birisi için, bu kaynağın izinden giden tarihçileri eleştirmek saygısızlık gibi gelebilir, ancak onları tanıyan bizlerin şu soruları sorma hakkı oluşmuştur: (1) Moğolistan’ın bu son derece ilkel pastoral göçebeleri üçyüzbin insanı bir aradayken nasıl beslemişlerdir? ve (2) bütün bir seferberlik dönemi boyunca sadece yüzbin adamın bile üretimden, sürülere bakmak ve onları korumak işinden elini çekmesi durumunda, toplumu nasıl idame ediyorlardı? Doğrusu 430 yılında Attila‘nın Hunlarının sayıca 600.000 ya da 700.000 kişi olduğu görüşüyle karşılaştığımız zaman, böylesi bir kalabalığın, Kuban havzası gibi çok uzak bir noktadan gelmiyor olsalar da, Pannonia‘da ve oraya uzun yolculukları sırasında nasıl beslendiklerini merak etmekten kendimizi alamıyoruz.
Sayfa 67
Reklam
Bleda ve Zerco
Bleda'nın kaba ve gürültücü karakteri hakkında, kardeşinden çok farklı olması dışında, az bilgimiz vardır. 441 yılındaki büyük istila sonrasında, Attila‘nın görüntüsüne tahammül ede-mediği, Zerco adında Faslı bir cüceye sahip olduğunu biliyoruz. Ancak Bleda, sadece Zerco’nun kekemeliği ile değil, özellikle onun çarpık ve yorucu yürüme şekli ile de son derece eğlenmekteydi. Onu hem ziyafetlerde hem de seferler sırasında yanında tutuyordu: hatta vücudunun tuhaflığını iyice ortaya çıkarmak için ona küçük zırhlı bir kıyafet de yaptırmıştı. Bir keresinde Zerco birkaç Romalı esirle beraber kaçmıştı. Diğerleri Bleda’nın umrunda bile değildi, fakat Zerco’nun kayboluşu yüzünden çok büyük öfkeye kapılmıştı. Cüce bulunana kadar atlılar kırsal bölgeleri karış karış aradı ve Bleda onun zincirlere bağlı şekilde geri getirildiğini görünce kükrercesine bir kahkaha atmıştı. Bleda ona neden kaçmaya çalıştığını sordu. Zerco, o tuhaf tutuk konuşmasıyla, Bleda ona bir eş vermediği için bunu yaptığını söyledi. Bleda daha da yüksek sesli bir kahkaha attı. Zerco’ya, imparatoriçenin Kontantinopolis’teki saray nedimele-rinden bir tanesini vereceğine söz verdi.43
Sayfa 98
Doğu Roma’da yaşamış olan Kont Marcellinus‘un sözleri dikkatimizi çekmektedir çünkü 447 yılıyla ilgili olarak yazdıkları hiçbir yerde sergilemediği bir usluba sahiptir: “paene totam Europam excisis invasisque civitatibus atque castellis [Attila] conrasit” - “Attila neredeyse bütün Avrupa’yı yerle bir etti”.
Sayfa 121
452 yılının Galya Günlemleri yazarı bu ra-kamı “yetmişten az değil” olarak tespit etmiştir. Durumu anla-tan sözleri burada bütünüyle alıntılanacak kadar enteresandır: ‘nova iterum Orienti consurgit ruina, qua septuaginta non minus civitates Chunnorum depraedatione vastatae” (Doğu’da yeni bir felaket baş göstermişti ve en az yetmiş kadar şehir Hunların saldırıları sonucunda harap olmuştu ve bu arada Ba-tı’dan hiç yardım gelmemişti).128 Bu son söylenenlerin anlamı ne olabilirdi? Biz yalnızca, Batı Roma’da yaşayan bazı kişilerin, Doğu Roma harap edilirken Aetius‘un yalnız başına bırakılmaması gerektiğine inandıkları sonucunu çıkarıyoruz. Doğu Roma sıklıkla Batı Roma’nın yardımına koşmuştu -bunlar fedakârlık yapma amacı gütmüyordu- ve bu yardım çoğunlukla Doğu Roma’nın gücünü aşıyordu. Batı Roma’nın, bu borcu ödemesi gerektiğine; yani Eski Roma’nın yeni Roma ya yardım etmesi gerektiğine inanan kimseler olduğuna dair elimizde bulunan tek ipucu budur.
Sayfa 120
Hun süvari birliğinin harekete hazırlandığı sırada, Romalılar çok büyük bir felaketle karşılaşmışlardı. 26 Ocak 447’de başlayan ve Doğu Roma İmparatorluğu’nu dört ay boyunca darmadağın eden bir dizi deprem, Evagrius‘a göre, tarihin en şiddetli depremleriydi. Kasabalar bir bütün halinde yutuluyor, hem karada hem denizde sayısız felaket meydana geliyordu. Trakya, Çanakkale Boğazı ve Cyclades Güney Ege’deki adalar, hepsi birden depremden etkilenmişlerdi. Bize aktarılanlara göre, sarsıntıların başlamasından üç ya da dört gün sonra, bar-daktan boşalırcasına çok şiddetli yağmurlar başlamıştı. Küçük tepeler yerle bir olmuştu. Konstantinopolis’te sayısız bina çök-müş, en kötüsü de Anthemius’un güçlü duvarlarının en az elli yedi kuleyi içeren bir bölümü yerle bir olmuştu.117 Artık bu büyük şehri kimse kurtaramaz gibi görünüyordu. Üstüne üstlük, halkın büyük bir kısmı şehir içerisinde üzerlerine çöken sayısız binanın altında gömülüydü ve arkasından yine veba baş göstermiş, binlerce yurttaş ölmüştü.
72 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.