''Gizli faaliyet, Halaskâr Zabitan Hareketi, ''Dağa çıkma''lar, tehditler, Bab-ı Âli Baskını'na karşı Mahmut Şevket Paşa suikastına iştirak, ''Taklibi Hükümet'' teşebbüsü, Paris'te üçüncü bir Jön Türk ve muhalefet hareketi, münferit sulh müzakerelerine girişmek, mütareke devresinde geniş bir intikam ve divanıharp politikasına devam ve idamlar.''
Görüldüğü gibi Meşruiyet devresinde Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi hayatı bir savaş meydanından farksızdı.
İttihat ve Terakki, iktidar mevkiini o kadar muhkem (sağlam) ve alınmaz bir hale getirmiştir ki, bir daha o mevkiye normal yollardan gelebilmek imkanlarının hepsini kaybetmişti.
İktidarla halk arasında şaşırtıcı münasebet Meşruiyetin meyvasıdır. Türkiye'de iktidarlar, 1908'den itibaren, daima kurtarıcı olarak gelmişler, fakat müstebit ilan edilerek mevkilerini terk etmişlerdir. Hürriyeti getirenlerin, aynı hürriyeti baltalamaya doğru gitmeleri, geniş kitleleri şaşırmıştır. Böylece bir çeşit, kime ve neye inanacağını tayin edememekten doğal, bir inanç ya da ideal buhranı doğmuştur. Geniş bir güveni şahsiyetinde toplaması bakımından, Atatürk, gerçek bir istisna olarak bu kaide dışında kalır.